29 Eylül 2009 Salı

Bur-Sa-Lı-Yız!!


Geçtiğimiz cumartesi akşamı oynanan Bursaspor-Diyarbakırspor karşılaşmasında olaylar yaşanmıştı. Ancak işin ilginci yaşanan bu olaylar değil bu olayların bu kadar üstü kapalı geçilmesi. Video paylaşım sitelerinde Diyarbakırspor taraftarlarına ve oyuncularına yapılan iğrenç, ırkçı tezahüratları izleyebilirsiniz. Yaşanan olaylarda yaralanan vatandaşlarımızda olmuş, kendilerine acil şifalar diliyorum. Peki Bursaspor taraftarının amacı neydi bu olayları çıkartırken ve sloganları atarken.

Maça gidenler ve Bursaspor taraftarları ama onlarda şöyle yaptı, böyle yaptı diye savunmaya gaçecektir illa ki. Ancak ne olursa olsun bütün bir ili, bütün bir takımı ve bütün bir taraftar grubunu suçlamadan önce iyice oturup düşünmek gerekir. Maalesef ülkemizde Diyarbakırspor'a karşı bu yapılanlar artmaya başladı. Federasyonun bu konuda yaptığı açıklama yeterli olacak mı zaman gösterir.

Bursaspor taraftarları milliyetçi sloganlar atarken sahada 3. gollerini İvan Ergiç atıyordu. Ne kadar da ironik değil mi? Böyle herkesi suçlayan tezahürat yaparlarken dikkatli olmaları lazım. ''Ama onlar da öyle'' savunmalarına girmemeleri lazım. Yoksa yarın deplasmana gittiklerinde Bursa'lı esprisiyle karışık itham altında kalabilirler. Rakip takım taraftarı da gayet rahat bir biçimde; ''Ama onlar da öyle.'' diyebilir.

26 Eylül 2009 Cumartesi

7 Mayıs 2000 Calais Nantes Maçı


Tarihler 7 Mayıs 2000’i gösteriyordu. Jocelyn Merlen berber dükkanı kapatmış, Fabrice Baron ve Grégory Deswarte kasap dükkanını, öğretmen Réginal Becque son ders zilinin çalmasıyla spor çantasını kapmış, tezgahtar Cédric Jandau haftalık iznini kullanmış, Grégory Lefebvre cafesini kapatıp gelmiş, Cédric Schille manav dükkanın açmamıştı. O gün Fransa kupası final maçı oynanacak tı çünkü. Hayır bu isimler maçı izlemeye değil o gün sahaya çıkmaya gidiyorla rdı. 

Fransa amatör kümesinde mücadele eden Calais FC önce Cannes, Strasbourg, Bordeaux gibi ekipleri deviriyor ve Fransa kupasında finalde Nantes’ın karşısına çıkıyordu. Bütün şehir bir olmuş bu destansı mücadeleyi yerinde izlemek için Stade de France’in yolunu tutmuştu. Bir amatör küme takımı bir kupa maçında 1.ligin güçlü ekiplerin den Nantes’ın karşısına çıkacaktı ne de olsa. Maçtan önce Nantes taraftarl arının bir kısmı da dahil bütün Fransa’nın hatta bütün Dünya’nın desteğini almıştı Calais. Tribünlerde tam 78,586 kişi bu efsane maçı izleyecek ti. O amatör ruh sahaya çıktığında tribünler coşmuş, alkışlar yükselmiş ve herkes duygusall aşmıştı. Seremoni sırasında heyecanla rı yüzlerinden okunan ama korkunun zerresini hissetmey en Calais oyuncuları maçın başlama düdüğü ile bir efsaneyi tamamlamak niyetindeydiler.

Maç başlamıştı artık. Herkesin haftalarc a konuştuğu efsane final başlamıştı. Calais bekleneni n aksine savunmaya kapanmıyor ve elinden geldiğince mücadelesini sürdürüyordu. Tam bu sırada, dakikalar 34’ü gösterdiğinde Jerome Dutitre, Calais’yi 1-0 öne geçiren golü atınca bütün statta kıyamet kopuyordu . Bir rüya, bir peri masalı henüz bitmemişti ve sonu muhteşem olacaktı galiba. 

İlk yarıyı 1-0 önde kapatan Calais soyunma odasına başı dik gidiyor, Nantes oyuncuları ise bu skor ve oyun karşısında şaşkına dönüyorlardı. İkinci yarının başlamasıyla Nantes oyuna biraz ağırlığını koymuştu. Beklenen golde fazla gecikmede n 50. dakikada Antoine Sibierski’nin ayağından geldi. Artık herkes Nanates’ın rahat galibiyet ini ve üst üste gelecek golleri bekliyord u. Ancak beklenen olmayacak tı ve kaptan kasap Becque liderliğinde Calais oyunda tekrar dengeyi sağlayacaktı.

Karşılıklı ataklar ve pozisyonl ar sonrası dakikalar ilerliyor ve artık herkes bu maçın uzatmalar a gideceğini tahmin ediyordu. Ancak maçın 90. dakikasında her şey bir anda tersine dönecekti.

Rüya bitmek üzereydi. Destanası bir masal, bir direniş mücadelesi, bir emek mücadelesi bir emek hırsızı tarafından çalınmak üzereydi. Herkes kaleye arkasını dönmüş Caveglia’nın atacağı penaltıyı kaçırması için dua etmekteyd i. Evet hakem Claude Colombo futbol tarihinin en eyyamcı penaltı kararını vermişti bir kere. 

Bir elektroni k mağazasında çalışan Cedric Jandau gözlerini kapamış, postacı Emmanuel Vasseur kafasını çime gömmüş, bakkal Christoph e Hogard kafasını göğe kaldırmış manav kaleci Cedric Schille’nin penaltıyı kurtarması için dua ediyordu. ‘’Ne olur karpuzları tuttuğun gibi tut şu topu ne olur.’’ Bütün tribünler bütün Dünya Schille’nin yanındaydı o dakikada. O topun o kadar insan içinden geçmemsi lazımdı. Caveglia topun başına geldi ve vuruşunu yaptı.

8 Mayıs 2000.

Bütün Calais halkı sokaklara dökülmüştü. Dün gece destansı bir mücadele veren takımının şehre girişini bekliyorl ardı. Takım şehre girince kıyamet kopmuştu. Ellerde bayraklar, herkes oyuncular a sarılıyor ve beraber ağlıyor, gülüyordu. Bir gece önce 14 adam bir efsanevi mücadele vermişti. Amatör ruhun ölmediğini ve istenirse her şeyin başarılabileceğini göstermişti tüm Fransa’ya ve Dünya’ya. Onlar ne kadar amatör olurlarsa olsunlar hiçbir şeyleri eksik değildi. Eksik olan şey sadece müzede bir kupa olacaktı. Ama bu mücadelenin yanında o kimin umurunda ki.

22 Eylül 2009 Salı

Amerikan Halkı Sahiden Aptal Mı?


Ülkemizde benim hiçte beğenmediğim bir söz kalıplara yerleşmiş durumda; ''Amerikan halkı aptaldır.''diye. Sokakta 3-5 tane buldukları gerçekten aptallar ile yapılmış videolardan bütün bir halkın analizini yapmak ne kadar doğrudur acaba. Üstelik bunu yapan Türkiye halkı ise. Çünkü küçük Amerika olacağız vaadi ile yetiştirilen bir toplumuz. 

Amerika halkı politikadan ve siyasetten uzak tutulmuş, bol magazin, uyuşturucu, sex, televizyon, internet, popülerlik, meşhurluk kıskacına atılmış durumda. Bugün Dünya'nın en büyük üniversiteleri ve en büyük imkanları olan bir halk resmen apolitize politikası ile kuzey komşuları Kanada ve güney komşuları Meksika dışında Dünya'nın geri kalanından bir haber ise bunda suçlu acaba halk mı yoksa onları bu duruma iten politikalar mıdır.

Türkiye 12 Eylül faşizmini yaşamadan önce ilerici gençleri ülkenin gidişatını etkileyecek durumda politik refleksleri olan bir ülkeydi. Tabi o darbenin ardından bize dayatılan küçük Amerika masalları da başarılı oldu. Bugün aynı Amerika halkı gibi belli bir kaba oturtulmuş durumdayız. Aman sen politize olma, nasıl yönetiliceğini düşünme biz bakarız bu işlere denerek ülkenin gençleri apolitize edildi. Tek düzen ve dayatma içinde belli bir sistemin, ve ülkünün dayatmasına uğradı. 

Tabi bizim örnek aldığımız Amerika'da da durum aynı. Huey Newton'ların, Rosa Parks'ların, Tommie Smith'lerin, John Carlos'ların ülkesinde şu anlarda en meşhur adam 50 cent ve ekibi. Artık gençler Huey Newton'ı değil 50 Cent'i örnek alıyor. Barack Obama'nın başkanlığı kazanması da daha iyi politika üretmesi, daha liberal olması, daha demokrat olması ile değil siyahi olması sonucuydu. Obama'dan çok radikal bir başkanlık beklemiyordum ben şahsen. Ancak şu günlerde Amerika'da tartışılan sağlık reformu konusu bile Amerika'daki hassasiyeti gösterir durumda

Ne Afganistan işgalinde, ne Irak işgalinde, ne ekonomik krizde ayaklanmayan Amerikan halkı- daha doğrusu muhafazakarları demek lazım- bu son değişiklik için üstüste miting düzenleyip protesto gösterileri yapıyor. Gerekçe ise epey komik. Obama'nın ülkeyi sosyalizme götüreceğini düşünüyorlar. Obama'yı Mao ile, Che ile, Lenin ile hatta hatta sıkı durun Hitler ile özdeşleştiriyorlar. Gerçekten şaka gibi. Kendi yararlarına olacak bir kanunu protesto eden alt sınıf muhafazakarlar ise bu durumda en garip taraf. Amerikan burjuvasi bir sınav içinde kısacası. Obama'ya bel altından da vuruyorlar şu aşamada. Ancak dediğim gibi asıl şaşırtıcı olan maddi gücü zayıf muhafazakarların bile bu oyuna gelip, bu masallara inanması. Zira kendilerinden alınacak fazladan bir vergi yok ve bu sağlık reformu aynı zamanda onlarında iyiliği için.

Bu saatten sonra Marx, Engels, Lenin, Mao, Che gibi sosyalistlerin kitaplarını okuyup sosyalist ideolojinin ne olduğunu öğrenmelerini ve ona göre Obama'yı eleştirmelerini beklemiyorum. Ancak en azından Michael Moore'un ''Sicko'' filmini seyretsinler. 

17 Eylül 2009 Perşembe

Rammstein ve Pussy


Rammstein yeni çıkacak albümlerinden ilk singleları olan Pussy'nin klibini yayınladı. Buradan klibi veremeyeceğim. Neden olduğunu izleyince anlayacaksınızdır. Rammstein'ın klasik tarzında, tabuları alt üst eden bir klip olmuş. Porno klip de diyebiliriz sanırım. Albümün reklamını iyi tutturdular bu kliple birlikte. Şimdiden bütün basın yayın organlarında manşete çıkmış durumda. Ancak şarkı maalesef beklentilerin çok altında. Umarım albüm de bu düzeyde olmaz. 

15 Eylül 2009 Salı

Malzemeci Kurbanları #6


Peter Lovenkrands

Çözülemeyen Sorun: Amauri


Amauri'nin ulusal takım seçimi 2 senedir gerek Brezilya gerekse İtalya tarafında merakla beklendi. Bir gün Brezilya'ya gitti dendi bir gün İtalya'ya. Daha önce Dunga ile konuşup Brezilya'yı seçeceği konuşuluyordu ama artık kararı kesin, İtalya adına oynamak istediğini söyledi Amauri. Gerçi çok da kesin konuşmamak lazım her ihtimale karşı. Ancak İtalya'nın onun gibi bir forvete şu anda çok ihtiyacı var ve sanırım o da bunun farkında. Brezilya'da kulübede oturacağıma İtalya'da oynarım diyor. Tabi son haberler Amauri'nin vatandaşlığa tam anlamıyla geçmesi için 6 ay daha beklemesi gerektiği yönünde. Oysa bizden 3-5 yönetici, milletvekili, bakan yollasak İtalya'ya 2 günde geçirirler vatandaşlığa. Adam kaç senedir İtalya'da vatandaşlık vermiyorsunuz, ayıptır. Silvio'nun başının altından çıkıyordur bunlar hep. :))

13 Eylül 2009 Pazar

12 Eylül-Kara Gün


İşkencelerle, tutuklamalarla, hukukun yok sayılıp insanların idam edilmesiyle demokrasiye indirilen faşist darbe tam 29. yılını doldurdu. Darbeden çok darbecilerini yargılayamayan bir ülkenin utancı var üstümüzde. 

12 Eylül 2009 Cumartesi

Bir Alışıldık Başkent Hikayesi



Son günlerin en çok konuşulan konularından biri Ankaragücü ve Ankaraspor arasındaki ilişki. Ahmet Gökçek ezici! bir üstünlükle Ankaragücü başkanlığına gelince hem basın hem de Federasyon bu işin üstüne gitti. Öyle ya aynı zamanda baba! Gökçek Ankaraspor'un onursal başkanıydı. Ancak hem oğul hem de baba Gökçek Ankaraspor ile Ankaragücü arasında herhangi bir bağ olmadığını açıkladı. Tam bu sırada da Risp, Mehmet Çakır, Hürriyet, Muhammet Hanifi gibi oyuncular Ankaraspor'dan Ankaragücü'ne bedeli açıklanmadan transfer oluyordu. Geçen günler neticesinde federasyondan beklenen açıklama geldi. Aslında açıklama bekleniyordu ama içerik bir acayipti.

Seçimler sonucu Ankaraspor'un yöneticiliğini yapan Ahmet Gökçek Ankaragücü başkanı oluyor, Ankaraspor'dan Ankaragücü'ne oyuncular transfer oluyor, 100. yılında Ankaragücü'nde birleşme çağrıları yapılıyorken federasyon Ankaraspor'a uyarı veriyordu. Ankaraspor bu haftadan itibaren maçlarını oynayamayacak ama Ankaragücü oynamaya devam edecek yani. Ankaraspor ise şimdi küme düşürülme tehlikesi ile karşı karşıya. Geçen sene de aynı ligde yer alan iki takım ne olduysa bu sene ligi bir anda karıştırdı. Bu sene bazı atılımlar!!! yapan Ankaragücü bu karışıklığa sebep olmasına rağmen maçlarına çıkmaya devam ediyor tabi. Ankara'da yaşamış biri olarak Federasyonun bu acayip kararına bir anlam veremiyorum dersem yalan olur. Bu acayip kararın arkasında neler olduğu aslında bellidir. Geçmişte Ankaraspor konusunda sesleri çıkmayan yerler şu anda küme düşürsekte olur moduna girmişlerse işler tıkırında gidiyor demektir. Düşürün Ankaraspor'u miladını doldurdu zaten.

10 Eylül 2009 Perşembe

Hindi Dolması



Bu gece Almanya ile İngiltere arasında bayanlar Avrupa Şampiyonası final maçı vardı. Gerçekten müthiş bir karşılaşma seyrettik. Karşılıklı ataklar, birbirinden güzel goller vardı. Almanya İngiltere'ye yarım düzine gol atarak kupaya uzandı. İngiltere defansı maçın sonlarına doğru iyice dağıldı. Eğer Almanya istese 1 düzine de gol atabilirdi. İngiltere adına da Kelly Smith çok güzel bir gol attı ama yetmedi tabi. 6-2'lik galibiyetle kupaya uzanan taraf Almanya oldu. Herhalde İngiltere basını bu maçtan sonra içi bol malzemelerle doldurulmuş bir hindiyi mideye indirir. Afiyet olsun...

Tarator


Rakı ülkemizin en büyük güzelliklerinden ve simgelerinden biridir. Tabi Rakı'yı bu kadar güzel yapan aynı zamanda yanında yenen mezelerdir. Mesela tarator vardır. Böyle sarımsaklı, cevizli filan müthiş olur. Hele yanında midye tava da varsa tadından yenmez. Ancak Rakı içmek adap ister, herkes içemez öyle. Fazla kaçırırsanız asabi olursunuz. Ülkemizde bazıları da var ki sürekli fazla kaçırmış gibi sağı solu azarlar, kendini dev aynasında görüp haklı çıkarır. Bunlar genelde sempatik gözüküp üstlerine gidince parlamasıyla meşhurdur. Neyse nerede kalmıştık Tarator güzel mezedir.

9 Eylül 2009 Çarşamba

Adana Demirspor-Livorno Maçının Ardından






Livorno ülkemizi ziyarete geldi geçen hafta. Ne bir Avrupa kupası maçı vardı ne de İstanbul'da büyük bir takımla maç yapmaya gelmişlerdi. Adana Demirspor ile dostluk maçına gelmişti Serie A temsilcisi. ADana Demirspor'un taraftar grubu olan şimşekler bu maç için ön ayak oldular diyebiliriz herhalde ve tabi Livorno'yu karşılamakta onlara düştü. Hem de ne karşılamak...

Havaalanındaki karşılamalar çok güzel olmuş. Binlerce ADS'li doluşmuş Livorno'yu bekliyor. O sırada Livorno taraftarları da gelmiş. Ama o da ne? Çevik kuvvet ele ele tutuşmuş barikat yapıyor Livorno taraftarı ile ADS taraftarı arasına. Tamam normal maçlarda bize yaptıklarınıza alıştık artıkta şu maçta yapmayın bari bunu. Livorno taraftarl arından biri barikatı yarıp kardeşleriyle kucaklaşmak istiyor ama ''yassah'' hemşerim moduyla püskürtülüyor. O sırada ADS'nin muhtemelen önde gelenlerinden biri gidip polise mevzuyu anlatınca bırakıyorlar Livorno'luları ve iki taraftar grubu kucaklaşıyor. 

Dışarda bunlar varken içerde de tabi oyunculara ilgi yoğun. Bilhassa kaptan'la herkes resim çekilmek istiyor, imza almak istiyor, boynuna sarılıp öpmek istiyor. Bir yerde okudum ne kadar doğru bilemem. Kaptan'a biri sarılınca polis adamı yaka paça almış götürürken Kaptan'da bizim taraftarın ve polis'in arkasına takılıp adamı kurtarmış. Bırak o benim kardeşim diye. Hani başka futbolcu olsa sallıyorlar derim de inandırıcı bir hikaye oluyor işin ucunda Cristiano Lucarelli olunca. Nitekim Lazio deplasmanında bütün tribün gözaltına alınıca takımı bırakıp karakola giderek hem kefaleti ödeyip taraftarl arı çıkarmış hem de otobüs tutup onlarla beraber Livorno'ya dönmüş bir ''Manyak''tan bahsediyoruz.

Komik görüntülerde olmuş. Mesela gelir gelmez Adana kebap yemeye götürmüşüz tam takım halinde Livorno'yu. Maç günü 80'lerden kalma itfaiyeni n seyircile ri sulamasına ne demeli peki. Tabi bu sulama bile tribündeki ateşi düşürmeye yetmemiş. Stat alev alev yanmış. Hem meşalelerle hem tezahüratlarla.

Maçın sonucu mu; 0-0. Kimin umurunda ki.