24 Kasım 2009 Salı

Galatasaray Savunmasındaki 2 Sorun


Galatasaray Frank Rijkaard’ın gelmesi ile başka bir futbol kültürüne adapte oluyor. Şu sıralar aslında bunun sıkıntılarını yaşıyoruz. Savunma, orta saha, hücum anlamında komple bir değişiklik mevcut aslında. Savunma olarak her ne kadar 4’lü modern anlayış bozulmasa da oyuna bakış açısından bir değişiklik var. Ancak bu anlamda 2 tane yanlış görüyorum. Rijkaard eleştirisinden öte genel anlamda bir takım eleştirisi olacak benimkisi. Savunmamızdaki 2 soruna parmak basmak lazım.

1- Rijkaard’ın ilk geldiği günden beri söylediği ve takıma uygulattığı bir şey var. Oyunu ne şartta olursa olsun kısa paslarla başlatmak istiyor. Daha doğrusu uzun pasları yani ülkemizdeki deyimiyle şişirme pasları kesinlikle istemiyor. Tabi buna olumlu yaklaşabiliriz ilk başta. Ancak kale vuruşları dahil tüm savunma organizasyonları böyle başlatmak bana göre sıkıntı yaratıyor. Savunmamız genel olarak pas yeteneği ve tekniği üst düzey oyunculardan kurulu değil. Keza defansif orta saha oyuncularımızda da bu özelliklerin olduğunu söyleyemeyiz. Leo Franco kaleci vuruşlarını hemen önündeki oyunculara oynadığında buradaki savunma adamları bazen bocalıyorlar. Hemen önlerindeki Mehmet, Mustafa ve Ayhan’a pas aktarsalar bile Galatasaray ileriye çıkmaya zorlanıyor. Van Bronckhorst, Marquez, Puyol, Belletti dörtlüsü ve önlerinde Xavi, Deco varken belki ileriye vurulmadan kısa paslaşmalarla hücuma çıkmak etkili olabilir. Topun takımda olması ileriye öylesine kale vuruşu yapılmaması gayet mantıklı o düzende. Üstelik rakip stoperlerin de yine benzer özelliklere sahip olduğunu ve kolay top kaybetmeyeceğini de hesaba katarsak kesinlikle paslaşmak çok daha akıl karı. Ancak Galatasaray savunması ve orta sahası bu kısa paslaşmalarla ileriye rahat çıkamıyor. Ayrıca olası pas hatalarında top kaleye daha yakın olduğundan daha da tehlikeli pozisyonlar veriyor rakibe. İleriye doğru atılan uzun paslar ve orada yapılacak etkili pres teknik düzeyi düşük stoperlerin oynadığı Türkiye’de zaman zaman daha etkili olabilir. Kaldı ki rakip sahada yapılacak bir pas hatası da savunmanın hazırlıksız yakalanmasını engeller. Bu eleştirimden topu şişirerek oynamamız gerektiği çıkmasın. Ancak Türkiye’deki futbol gerçeği ile Avrupa’daki futbol gerçeğini de ayırt etmemiz gerekir. Kimi zaman ileriye doğru atılacak paslar ülkemizde çok daha etkili olacaktır. Savunma ve orta saha topu oyuna sokmakta başarısız ise her topu illa ki kısa pasla ileriye aktarma düşüncesi bana göre başarılı olamaz. Kaldı ki Galatasaray bu yüzden çok tehlike yaşadı ve goller de yedi. Eğer Savunmaya Marquez gibi bir oyuncu gelir, orta sahada da gerektiği zaman savunmaya kadar gelip topu dağıtacak biri olursa o zaman her topu kısa oynayabiliriz. Ancak şu anki kadroda ve Türkiye’deki mevcut futbol koşullarında kale vuruşlarının, degajların ve savunmada kalan topların uzun paslarla da değerlendirilmesi gerektiğini düşünüyorum.

2- Galatasaray savunmasındaki 2. sorun bana göre seyretme sorunu. Özellikle köşe vuruşlarında arka direğe adam yerleştirmiyoruz pek. Bu kalecinin tercihidir, eleştirsem de bir şey demem. Ancak bizde şöyle bir şey oluştu ki çok çok tehlikeli. Orta yapılırken veya pas atılırken rakip futbolcu ile yan yana duran adamlarımız sonrasında bir anda ekranda gözükmüyorlar, kadraja bile giremiyorlar. Pozisyonu adete seyirciler gibi seyrediyorlar. Bu konuda en çarpıcı örneği Fenerbahçe maçından verebilirim. Fenerbahçe’nin sayılmayan golünde Lugano gidip koşarak topu ağlara yollarken 2 metre etrafında bile 1 tane oyuncumuz yoktu. Hakem ne karar verir onu bilemeyiz. Bizim yapmamız gereken orada koşarak en azından Lugano’nun topa rahat vurmasını engellemek. Ancak ne savunma ne orta saha ne de hücum oyuncularımız zorlamıyor. Resmen pozisyona dalarak seyrediyorlar. Bu iki şeyden kaynaklanabilir. Ya maça konsantre değiller ya da temel bir savunma anlayışı zaafları var. Kimi zaman konsantrasyon zaafından böyle şeyler olsa da Fenerbahçe maçı gibi yüksek atmosferli maçlarda da tekrarlanıyorsa bu, demek ki ortada bir savunma anlayışı zaafı var. En son Manisaspor maçında yenilen gol de zaten bunu gösteriyor. Ceza sahasındaki onca oyuncuya rağmen bırakın topa müdahale edecek adamı Simpson’ın rahat vuruşunu engelleyecek, onu bozacak 1 tane bile oyuncumuz yok. Fenerbahçe’den yenen ilk golde keza örnek gösterilebilir. Bu konu gerçekten sıkıntı yaratıyor. Bilhassa rakibin çok adamla geldiği duran toplarda.


22 Kasım 2009 Pazar

Öncesi ve Sonrası


3 Hafta Önce;

Maç boyu hiçbir şey oynamadınız hakeme kabahat buluyorsunuz, doğru düzgün pozisyonunuz bile yok, Keita'da tahrik olmayıp atılmasaydı kardeşim bize ne?

Bugün;

Penaltımız verilmedi, direkten topumuz döndü, Kazım'ın üstüne oynuyorlar, tahrik ediyorlar, 3. gol ofsayt vs.

İlginç...

19 Kasım 2009 Perşembe

Cezayir Dünya Kupasında


2010 Dünya kupası Afrika elemerinde son bileti kapmak için müthiş bir mücadele vardı. Hafta sonu oynanan maçı Mısır mucize bir şekilde 2-0 kazanarak işi uzatmıştı. O maç sonucunda iki takımında punları, averajları, attığı ve yediği goller eşit olunca Sudan'Da bir tek maç daha oynandı. Tıpkı Mısır'daki maçtan önce olduğu gibi yine olaylı bir maç öncesi ve sonrası yaşanmış. Açıkçası bizim İsviçre maceramıza benzettim Mısır'ın yaptıklarını. Onlar sadece saha içinde olay çıkartmadılar. Bu sebeple de fazla bir ceza ile karşıalşmazlar.

Her ne kadar Mısır ulusal takımını sevsem de bu turnuvaya Cezayir'in katılmasını istiyordum. Mısır kadro olarak daha güçlü bir takım. Mohamed Aboutrika,  Mohamed Zidan, Amr Zaki gibi çok etkili isimlere sahipler. Üstelik ulusal takımda oynatılmayan bir de Ahmet Hossam Mido var.  Eski bir Fransız sömürgesi olan Cezayir yetenekli oyunculara sahip aslında. Ancak bunların çok üst düzey olanlarını Fransa ellerinden kapıyor. Tek istisnası sanırım Karim Ziani. Ziani Fransa formasını giymeyi reddedip Cezayir adına oynamayı seçmişti, Karim Benzema'nın tersine. Takımın da en önemli kozu o zaten. Bir de daha önceleri ScoutGS'nin incelediği Nadir Belhadj gibi önemli isme sahipler. Takımın golcüsü ve en tecrübeli oyuncularından biri Rafik Saifi. Şu aralr iyi durumda olmasa da Lazhar Hadj Aissa'da dikkat çeken bir oyuncu.

Genel anlamda Cezayir'in resimdeki gibi kupa kaldıramayacağını bilsem de turnuvaya renk getireceklerini düşünüyorum. En büyük dileğim de Fransa ile aynı gruba düşmeleri. 

17 Kasım 2009 Salı

Güle Güle Dost Nigris


Geçen yıl hemen hemen bu zamanlarda, 30 Ekim günü Ankaraspor-Galatasaray maçını tribünden izlemiştim. Genel anlamıyla sıkıcı bir maçtı. Yenikent Asaş'ın çilesini çekmeye değecek bir maç değildi. Kendi kendime ne işin var, hem de kupa maçı için kalkıp gittin maça diye sormuştum. Ama bu sabah öğrendiğim bir haber yüzünden şu anda iyi ki o maça gitmişim diyorum.

Kuzey ve Orta Amerika futbolunu yakından takip ederim, bilenler bilir. Uzun zamandır Meksika ligini de çok yakından takip ediyorum. Takiplikten kastım sadece istatistiklere bakmak geçmek değil, maçları da canlı yayınlarda seyrediyorum 3-4 senedir. Gaziantepspor Antonio De Nigris'i ülkemize getirince de çok sevinmiştim. Almaguer ile Türkiye'deki imajı yerle bir olan Meksikalıların popülaritesini arttıracağına emindim. Öyle de oldu aslında. Gerk oynadığı oyun, attığı gollerle olsun gerekse gol sevinçleriyle. Onu herkes Kadıköy'de taktığı maske ile hatırlıyor. Ancak ben onu hep bize, Galatasaray'a attığı golden sonra kenardaki banka önce kendisi oturup sonra arkadaşlarını oturtması ve poz vermesi ile hatırlayacağım. İyi ki o maça gitmişim, iyi ki senin o gol sevincine canlı tanık olmuşum Antonio.

Son bir şey daha yazalım. Eğer bu kalp krizi genetik bir rahatsızlığın sonucu ortaya çıkmışsa- ki Meksika basınıa yansıyan kadarıyla öyle-, kardeşi Aldo De Nigris'in de sıkı bir kontrolden geçmesi şart. Eğer abisine söyledikleri gibi oynayamazsın derlerse de lütfen bizi üzmeden hayatı için kullansın seçim şansını.

15 Kasım 2009 Pazar

Aynı Nakarat


Bu akşam müthiş bir basketbol karşılaşması seyretti sporseverler. Galatasaray ile Fenerbahçe bu sefer parkelerde karşı karşıya gelmişlerdi. Galatasaray’ın pota altında sıkıntılı olduğu, Fenerbahçe’nin ise Solomon sonrası skorer sıkıntısı yaşandığı maçtan önce konuşulanlardı. Galatasaray maça senelerdir futbolcularda görmek istediğimiz ama göremediğimiz bir hırsla başladı Fenerbahçe karşısında. İnanılmaz bir mücadele vardı. Sürekli önde götürdüğümüz maçta son dakikalarda biraz hücumda bocalayarak Fenerbahçe’yi de oyuna ortak ettik. Tribünlerde 40 dakika boyunca müthiş bir destek vermişti takıma. Öyle ki televizyon kamerası bile yerinde sabit duramıyor, salondakiler ile ekrandaki seyirciler de birlikte zıplıyor, yıkıyordu salonu sanki. Maçın normal süresi berabere bitti ama asıl bu güzellikte maça yakışmayacak olaylar ondan sonra başladı.

Fenerbahçe benchinin arkasında yer alan fenerli 1-2 vatandaş Galatasaary tribünlerine laf atıp, el kol hareketlerinde bulununca ortam gerginleşti. Bu sırada kendini bilmez bazı densizler sahaya girip ortalığı daha da karıştırmaya uğraşıyordu. 40 dakika boyunca en ufak bir taşkınlığı olmayan seyirci bir anda bu raddeye nasıl geldi gerçekten şaşırtıcı bir durum. İşte provakasyon denecek bir durum varsa tam buna denir herhalde. 2 kendini bilmez densiz Galatasaray tribünlerini çileden çıkartıp kıvılcımı çakıyorlardı. Ancak biz Galatasaraylılar olarak bu provakasyonlara alışığız. Malum yeni biten bir derbi öncesi; ”Benim ayağıma bastılar ondan tepki verdim diyenlerle oynamıştık.”

Provakasyon karşı tarafın en iyi yaptığı olaydır her zaman. Mesela bir yöneticileri çıkıp gayet rahatlıkla biz böyle olay görmedik daha önce diyebilir. Hiç gocunmaz, kendini sorgulamaz. Sen niye seyircisiz maç oynuyorsun o zaman kendi sahanda diye soran da olmaz tabi. Efes pilsen’li oyunculara kim saldırdı diye soran olmaz. İbrahim Kutluay’ın tribünlere tıpkı bugünkü provakatör kadın gibi yaptığı orta parmağı hatırlamaz, Rasim Başak’ın yine bir derbide olay çıkarttığını hatırlamaz. Can güvenliğmiz yok diye haykırır da rakibin can güvenliğini kendi salonunda önemsemez.

Yarınki gazete manşetleri şimdiden bellidir. Yazılıp çizilecek olanlarda. Galatasaray’ın maçın büyük bölümünde üstün oynayıp eze eze aldığı galibiyet atlanıp olaylara odaklanılacak. 2 hafta önce;” Olayları boşverin siz sahada ne oynadınız da konuşuyorsunuz.” diyenler ortalığı yıkacak. Ama bu maçta kendisine bir yabancı madde atılmamasına rağmen yerlerde kıvranan Emir Preldzic konuşulmayacak. Oyuncularımıza saldırdılar denirken Fenerbahçe’li oyuncu Kinsey’in Galatasaray taraftarına yumruk atması konuşulmayacak. Semih’in soyunma odasına giderken yaptığı hareketler yayınlanmayacak.

Olsun biz alıştık artık Galatasaray taraftarı olarak. Her maç olay çıkartıp, her maç ortamı gerip bu gerginlikten nasiplenmek isteyenlerin taktiğine alıştık. Maalesef, çok üzücüdür ki bu oyuna gelen bir çok taraftarımız da bulunmakta ve oyuna gelmekte. O benchin arkasında yer alanlar kimlerdi ve ne amaçla oradaydılar acaba. Kinsey’in şu taraftarımıza yaptığının fitilini ateşlemek için mi oradaydılar?

Bu nakarat sıktı artık. Biz masumuz valla günahımız yok oyunları da şu bilgisayar çağında, tarafsız bilgilere ulaşmak kolayken yemiyor artık. Tamam bu olaylar konusunda sizler daha tecrübelisiniz, bizim gibi amatör değilsiniz. Olay çıkartıp çıkartmadık diyebiliyorsunuz veya medyayı kendinize çekebiliyorsunuz. Organize olduğunuzdan hiç çaktırmadan işi bitirebiliyorsunuz. Cem Yılmaz’ın gösterisinde tanımladığı gibi ”Profesyonel”i olmuşsunuz işin. Ama sıktı bu nakarat. Artık bırakın karşı tarafı kızdırıp, sindirip yenelim tarzında eski Roma’da bile olmayan ayak oyunlarını. 90′ların bir şarkısında dendiği gibi;

Aynı Nakarat

Hep aynı aynı

Yarısı bayat

Hep aynı aynı…

13 Kasım 2009 Cuma

Yazık lan!!

Çirkef Varejao ağzının payını almış dün gece. Öncesinde King!? James'de, Jermaine O'neill'den blok yiyince içimin yağları eridi. Ama yazık lan yine de adamlara. İnsan insana bunları yapar mı hiç.

Bu smacın posteri bulunup odaya asılmalı.

11 Kasım 2009 Çarşamba

Çakal!! Carlos



Aradan geçen yıllara rağmen pek değişen bir şey yok.


Not: Hakem bu pozisyonda kale vuruşu kararı vermiştir.

Jackson Martinez


Adı: Jackson Martinez
Doğum Tarihi: 03.10.1986
Doğum Yeri: Medellin, Kolombiya
Oynadığı Takım: İndipendiente Medelllin
Boy: 1.84
Mevki: Forvet

Kendisini bir 6 aydır filan takip ediyorum. 6 ay önce kendi takımında zaman zaman şans bulan ama bulduğu şansları iyi değerlendiren bir isim iken şu anda takımı İndipendiente Medellin'in vazgeçilmezi olmuş durumda. Ayrıca o zamanlar bu ismin yavaş yavaş yükseleceğini söylerken Kolombiya ulusal takımı için de önü açık diyordum. Fazla bekletmedi beni ve Kolombiya ulusal takımına da seçilmeye başladı. Ulusal takımda oynadığı ilk maçta da gol attı ve iyi oynadı. Şu anda Dünya kupalarına katılamamaları onun için bir dezavantaj.

Bir forvet olarak hızlı ve güçlü. Tek eksiği bence tecrübe. Hem hava toplarında hem de yerden etkiliydi benim izlediğim çoğu maçında. Yakında Avrupa'ya yol alır diyorum ben.

10 Kasım 2009 Salı

Enke'ye Dair


Ülkemize geldiğinde teneke bağlanıp yollanmıştı gerisin geriye. Medyamızın tek maçta yediği adamlardandır Robert Enke. Bu akşam saatlerinde intihar ettiği haberini öğrendim. ''Parası-pulu var, yediği önünde yemediği arkasında nasıl ölmek ister abi.'' sıradanlığına girmeyeceğim. Bazen insanlar karşılarındakilerin neler yaşadığını anlayamazlar, onlar için herşey yolundadır, güzeldir. Daha 1 maçla insan yargılayanların bu adamın niye bu yola girdiğini çözmesi imkansızdır. Karşısındakileri anlamak, tanımak zaman isteyen birşeydir. Hele ki futbol gibi oyun olmayan bir ''Hayat'' mevzu bahisse. İşte o ''zaman'' bazen insanı bitirir ve çaresiz bırakır. Kimse sizi çözemeden, anlayamadan gidersiniz, arkanızda sizi anlamaya çalışanları bırakarak.  Soren Kierkagaard ile bitirelim yazıyı.

Kendinizi asın ve pişman olun.
Kendinizi asmayın, onun için de pişman olun.
Kendinizi asın ya da asmayın, ikisi için de pişman olun.

İster asın ister asmayın, her ikisi için de pişman olun.
İşte sevgili dostlarım, tüm insan bilgeliğinin özü.


7 Kasım 2009 Cumartesi

İkiyüzlülük




Ülkemizde her kesimden insanın söylediği bir laf vardır; ''Batı'nın ikiyüzlülüğü.'' diye. Batı güya ikyüzlü de biz doğrucuyuz, dürüstüz. Bu satırları yazarken bile sinirlerim hala tepemde. Çünkü uluslararası hukuk kuruluşlarının soykırım suçlusu ilan ettiği, ülkesinde 300 binden fazla kişinin ölümünden sorumlu tutulan, küçücük kız çocuklarına askerlerinin önce tecavüz edip sonra kurşuna dizdiği Ömer El Beşir tekrardan ülkemizi ziyaret edecekmiş.

Geçen sefer geldiğinde VİP muamalesi gören şahıs muhtemelen yine öyle karşılanacak. Filistin'deki çocuklar ölüyor diye medya önünde zırlayan ''First Lady'' ve ''Siz çocuk öldürmesini iyi bilirsiniz.'' diyen başbakan ortalarda gözükmüyor pek. Sanırım onur konuklarını ağırlamak için meşguller. İslam konferansı'nın toplantısına katılacakmış soykırımcı beyefendi. Herhangi bir AB üyesi veya çağdaş ülkeye gittiğinden tutuklanıp yargı önüne çıkartılacak olan El Beşir bizim ülkemize gayet rahatlıkla geleceğini açıklayabiliyor. Çünkü burada devlet erkanı tarafından sevildiğinin farkında.

Yıllardır söylemişimdir. Asıl bizim ülkemizdeki ikiyüzlülerin, eğer müslüman olmasalardı ne Filistin ne de Bosna olayları umurunda olurdu diye. Bu sefer soykırım işleyenler müslüman olunca ağlanmıyor, üzülünmüyor demek ki. Darfur ile dayanışma geceleri düzenlenip, küçücük çoculara şiir okutulmuyor. Darfur'da katledilen hem de aşşağılıkça katledilen çocuklar, insanlar umurunda değil ikiyüzlülerin.

Bu adam yine elini kolunu sallaya sallaya gelir, Anıtkabir özel defterine imza attırılır, VİP muamelesi görürse ülkem adına utanç duyarım. Nasıl ki Sırp kasabı diye söyleniyorsa, nasıl ki İsrail'e çocuk katili deniyorsa Ömer El Beşir ve onun askerleri de çok daha aşşağılık birer katil ve çok daha aşşağılık birer kasaptır.

Save Darfur.

6 Kasım 2009 Cuma

Sonuncu Maç, Onuncu Maç


Galatasaray deplasmanda Dinamo Bükreş karşısında çok rahat bir galibiyet elde etti dün gece. Bir ara kalede Aykut mu var Leo Franco mu maçın başındaki kadroları kaçırdığım için hiç anlayamayacağım zannettim. Keita ve Elano'nun yedek kulübesinde oturtulması aslında bir bakıma sürprizdi. Ama sanırım Frank Rijkaard onlara biraz da gözdağı vermek istedi.

Mehmet Topal-Barış Özbek-Mustafa Sap'tan kurulu orta saha 2 maçtır iyi gözüküyor. Ancak bence bunda rakiplerin rolü de yadsınamaz. Bu orta saha çok ısıran, mücadelecei bir orta saha olsa da top dağıtımı ve hücuma katkısı biraz daha az. Burada Mehmet Topal'ın sakatlık sonrası kendini bulmaya başlaması bu açıdan önemli. onun iki yönlü oyununa ihtiyaç olacak. Bir de Linderoth'un döndüğünü düşünürsek orta saha da epey alternatifli bir durumdayız. Forvette ise Nonda beklentilerin çok üstünde bir performans ile devam ediyor bu yıl. Sanırım sene başında kimse ondan bu performansı beklemezdi. Ben biraz da Aurelio'nun gönderilmek istenip kulüp bulamadığından mecburen takımda kaldığı yıla benzetiyorum. Nonda'da aslında sezon başı yollanmak istenmişti. Ancak iyi ki kadro da kalmış.

Dinamo Bükreş maçı ile beraber, Galatasaray Avrupa kupalarında üstüste 10 maçtır deplasmanda yenilmiyor. Tabi bu rakamlar basınımızda pek ilgi çekmiyor. Çekmemesinin sebebi ise bu başarıyı Galatasaray'ın elde etmesi, Fenerbahçe kırmak üzereyken tanımlanan rekorlardan olmaması sanırım.