29 Mayıs 2010 Cumartesi

Dünya Kupasında Göremeyeceklerimiz: Kolombiya



Kolombiya ve futbol denince akla kuşkusuz ABD 94 turnuvası gelir. Ocar Cordoba, Faryd Mondragon, turnuva sonrası vurulup öldürülen Andres Escobar, futbolundan çok saçlarıyla gündemde kalan Carlos Valderrama, Faustino Asprilla, Adolfo Valencia hemen akla gelen isimlerdi o turnuvadan. Kolombiya eleme gruplarını müthiş bir sonuçla bitirmiş ve o zamanlar 2 ayrı grupta oynanan Güney Amerika grubunu Arjantin ve Paraguay’ın önünde lider bitirmişti. Hem de son maçta Arjantine’e kendi evinde 5 atarak. Turnuva öncesi favori takımı sorulan Pele’ye; ‘’Favorim Kolombiya’’ dedirtmişti. Pele’nin kötü bir tahminci olduğu ve iddaa kuponu doldurulurken dikkate alınmaması gerektiği de turnuva sonunda ortaya çıkacaktı. Zaten bu turnuva öncesi de Diego Armando Maradona’nın en büyük dayanağı da bu. Zira 2010 öncesi Pele; ‘’ Arjantin bu turnuvada büyük hüsran yaşayacak.’’ dedi. Maradona ise cevaben; ‘’Pele öyle dediğine göre şampiyon biziz.’’ lafını yapıştırdı.


Kolombiya Pele kadar kendini iddialı görmese de en azından Romanya, ABD ve İsviçre’nin bulunduğu gruptan çıkmayı planlıyordu. Ama işler bir türlü istenilen gibi gitmedi. 4 takımdan 3’nün çıktığı grupta, Kolombiya sonuncu olarak turnuvaya erken veda etti. ABD maçında kendi kalesine gol atan Escobar için ise bu sonun başlangıcı olmuştu. Kimilerine göre bu gol yüzünden kimilerine göre ise bulaştığı mafya işlerinden dolayı evine döndükten sonra vurularak öldürüldü. Şampiyon Kolombiya olarak değil de, Hagi’nin efsane bir gol attığı Kolombiya olarak hatırlanacaktı turnuva sonunda. Fransa 98’e Arjantin ve Paraguay’ın ardından 3. sırada yer bularak gelecekti bu sefer Kolombiya. Brezilya son şampiyon olduğu için elemelere katılmamıştı o zamanki statüye göre. Ancak İngiltere, Tunus ve yine Romanya ile eşleşen Kolombiya yine gruptan çıkamamış ve sadece Tunus’u 1-0 yenerek 3 puanla grup 3.sü olarak turnuvaya erken veda etmişti.

İşte Kolombiya’nın son 2 Dünya kupası performansı bunlar. Çünkü onlar 1998 yılından sonra Dünya kupasına katılamadı. 2002 ve 2006 elemelerini 6., 2010 elemelerini ise 7. sırada bitirerek turnuvaya hasret kaldılar. Ancak ülke futbolu yeniden bir yapılanma içinde. Son dönemde oynadıkları başarılı futbol onlar adına biraz ümit ışığı oldu. Belki 2011 yılında yapılacak olan Copa America ile beraber tekrar yükselişe geçebilirler.


İvan Cordoba, Mario Yepes, Cristian Zapata, Juan Camilo Zuniga, Freddy Guarin, Juan Pablo Pino, Hugo Rodellaga, Wason Renteria, Falcao gibi Avrupa’da oynayan yıldızların yanı sıra ülke içinde ve Amerika kıtasında da iyi oyunculara sahipler. Ulusal takıma çıkar çıkmaz farkını belli eden Jackson Martinez ve Giovanni Moreno, Şili’de oynayan Macnelly Torres ve Trabzonspor’a büyük umutlarla gelen Teofilo Gutierrez takımın yeni kozları.

Yeni yüzleriyle kabuk değiştiren ve iddalı olmaya başlayan Kolombiya bu turnuvada yok. Ama umarım bu jenerasyonu da fazla yaşlandırmadan 2014’te, komşuları Brezilya’da onları görürüz.

24 Mayıs 2010 Pazartesi

Dünya Kupası İncelemesi: Meksika



Hugo Sanchez’in taklaları, Jorge Campos’un kendi dizaynı olan birbirinden ilginç kaleci formaları, Sombrero ile maç seyreden taraftarları, Blanco’nun meşhur ‘’kanguru sıçrayışı’’çalımları ile her Dünya kupasında farklı bir tat olmuştur Meksika. Ayrıca 1970 ve 1986 Dünya kupalarına da ev sahipliği yapmıştır. Özellikle 1986 Dünya kupası tüm futbol tarihi açısından unutulmaz anlara sahip bir turnuvaydı. Maradona’nın yıldızının iyice tavana vurduğu, İngiltere’ye karşı efsane bir gol attığı, bunun yanında meşhur ‘’Tanrı’nın eli’’ golünün olduğu turnuvaydı. Ayrıca  bu kupayla beraber tüm dünya literatürüne yeni bir sevinç ve eğlence ekliyordu Meksikalılar; Meksika dalgası.

 

Meksika bugüne kadar oynanan 18 dünya kupasının 13’üne katılmayı başardı. Kupanın gediklilerinden bir bakıma. 1934 dünya kupasına son anda ABD ile oynaması gereken bir play off eklenince katılamamıştı Meksika. 1938 Fransa’ya ise katılmamıştı kendi isteği ile. 1974 ve 1982 Dünya kupalarında ise elemeleri geçememişti. Son katılamadığı İtalya 90’da ise cezalı olması sebebi ile boy gösteremiyordu Meksikalılar. İtalya 90’dan sonra bütün Dünya kupalarına katıldığı gibi hepsinde de gruptan çıkmayı başardı.

 

Meksika’nın tarihindeki en büyük Dünya kupası başarısı ise kendi evlerinde 1986 yılında oynanan turnuvada geldi. Çeyrek finalde Batı Almanya karşısında, normal süresi 0-0 biten maçta penaltılar ile Almanlara 4-1 boyun eğen Aztekler böylece bir rüyadan erken uyanıyordu. O Batı Almanya ise finalde Maradona’lı Arjantin’in karşısına çıkacaktı. ABD 94’te 2.turda yine penaltılarla turnuvanın sürpriz takımlarından Bulgaristan’a eleniyorlardı 3-1 ile. Fransa 98’de Almanya’ya karşı 1-0 öne geçmelerine rağmen bunu koruyamıyorlar ve Bierhoff’un son dakikalarda attığı golle çeyrek finali yine kıl payı kaçırıyorlardı 2-1’lik mağlubiyetle. G.Kore ve Japonya 2002’ye geldiğimizde ise çoğu otoriteye göre sürpriz bir şeklide gruptan İtalya’nın önünde lider çıkıyorlar ama yine 2. turda bu sefer mutlak favori oldukları maçı 2-0 kaybediyorlardı ABD’ye karşı. Ve şansızlığın son halkası; Almanya 2006. Grubu Portekiz’in ardından 2. sırada bitiren Meksika’nın karşısına turnuvanın favorilerinden Arjantin çıkmıştı. Rafa Marquez ile 1-0 öne geçen Meksika bu üstünlüğünü çok fazla koruyamamış ve Crespo’nun golüyle maça denge gelmişti. Ancak ilerleyen dakikalarda gol olmayınca maç uzatmalara gitti. Bugün bile hafızlardan çıkmayan muhteşem bir gol atan Maxi Rodriguez uzatma dakikalarında Meksika’nın hayallerini yıkan isim oluyordu. 2010 elemelerine ise sıkıntılı bir süreçte başlayan Meksika bir ara turnuvaya katılamama tehlikesi bile yaşadı. Bilhassa İsveçli teknik direktör Sven-Göran Eriksson’un çok başarısız bir döneme imza atması sonucu tehlike giderek büyüdü. Meksika federasyonu daha fazla dayanamayarak Eriksson’un görevine son verdi ve takımı tecrübeli çalıştırıcı Javier Aguirre’ye teslim etti. Aguirre ile çıkış yakalayan takım G.Afrika 2010 biletini aldı.

 

Aguirre önce 26 kişi olarak açıkladığı kadrodan Aldrate ve Valenzuela’yı çıkarttı. Şu anki mevcut kadrodan 1 isim daha Dünya kupasını göremeyecek maalesef. Şahsi fikrim bu isim Nilo, Bofo Bautista ve Pablo Aguilar’dan biri olacağı yönünde.Meksika sürekli hazırlık maçları yaparak hazırlanıyor turnuvaya. Belki de en çok hazırlık maçı yapan ülkelerden birisidir. Dünya kupası tarihi yaklaştıkça bu maçların zorluk derecesi de artıyor. Önce Şili ardından İngiltere ve sonra da Hollanda ile İspanya. Meksika’nın kadrosunda Avrupa’da oynayan epey oyuncu bulunuyor. 24 kişiden 11’i Avrupa’nın çeşitli kulüplerinde oynuyor şu anda. İsterseniz detaylı kadro incelemesine geçelim.

 

Kale:

 

1 numarayı kimin alacağı şimdiden belli. Bu Dünya kupasında kale nihayet Guillermo ‘’Memo’’ Ochoa’ya emanet olacak. Aslında 2006 Almanya’da da kadroda yer almasına karşın daha tecrübeli eldiven Oswaldo Sanchez korumuştu kaleyi. Sanchez artık yaşlanınca kaleyi ise ismi çok bilinen ama kendi çok az izlenen Ochoa kaptı. Türkiye’deki futbolseverler ismine çok aşina olsa da onu fazla izlememişlerdir diye düşünüyorum. Çok çevik, bire birde etkili bir oyuncu. Ayrıca onu eleştirmek için kullanılan yan toplarda zayıf tanımlaması bir şehir efsanesi gibi. Her topu çıkıp uçarak alan bir kaleci olmasa da yan topları felaket değildir. Meksika kalesi turnuvada emin ellerde olacak. Ochoa’nın yedeği Chivas kalecisi Luis Ernesto Michel. O da Chivas’ta başarılı sayılaak bir dönem geçiriyor. Ancak biraz alan hakimiyeti zayıf bir kaleci olarak görüyorum kendisini. Yani amiyane tabirle çizgi kalecisi gibi biraz. 3. tercih ise sürpriz bir şekilde kadroya giren Oscar Perez. Kendisi 37 yaşında ve son yıllarını bir Dünya kupası ile taçlandıracak. Her ne kadar oynamayacak olsa da.

 

Savunma:

 

Hem tecrübeli hem de genç isimlerin harmanlandığı bölge Meksika için savunma. Sol bekte PSV Eindhoven oyuncusu Carlos Calcido, sağ bekte Stuttgart’lı Ricardo Osorio ve stoperde tabi ki takım kaptanlarından ve Barcelona’lı Rafa Marquez var. Ososrio’nun süre gelen formsuzluğunda ondan formayı kapmak için uğraşacak olan Efrain Juarez’de kaliteli bir sağ bek. Ayrıca savunma önünde orta sahanın sağında da denedi birkaç maçta onu Javier Aguirre. Bu denemeler pek başarılı sonuç vermese de sağ bek için alternatif olacaktır. Rafa Marquez’in yanına ise benim çok beğendiğim ve top tekniği yüksek olan Johnny Magallon, Az Alkmaar’ın başarılı ve genç stoperi Hector Moreno ve PSV Eindhoven’da pek istediği şansları bulamasa da kalitesi belli olan Javier ‘’Maza’’ Rodriguez yer almak için uğraş verecek.

 

Orta Saha:

 

Takım kaptanlarından Gerardo Torrado’yu bir kenara bırakırsak gencecik bir orta alana sahip Meksika. Torrado 2002 ve 2006 Dünya kupasında da kadroda yer alan isimlerden birisiydi. Hırsı, azmi, takımı ateşlemesi ile ön liberonun vazgeçilmez ismi. Takımdaki yeri de eğer bir sakatlık yaşamazsa garanti. Yine orta sahanın ortasında oynayan isimlerden birisi de Jonathan Dos Santos. Yani bizim bildiğimiz Giovani Dos Santos’un kardeşi. Ulusal takıma Kolombiya ile yapılan hazırlık maçı ile girmeye başlayan Jonathan kendisini Dünya kupası kadrosuna yazdırmayı başardı. Ancak Meksika ile henüz resmi bir maç yapmış değil. Kardeşinden bahsetmişken abisini atlamak olmaz. Gerçi onu artık çok yakından tanıyoruz ama yine de biraz bahsedelim. Gio 2009’da yapılan Kuzey Amerika Şampiyonası Gold Cup’ta en değerli oyuncu seçildi. Şu anda Meksika’nın çok şey beklediği yıldızların başında geliyor. Fifa tarafından da bu turnuvada dikkat edilmesi gereken genç yıldızlardan birisi olarak gösterildi

 

Sağ açıkta oynayan Alberto Medina bir ara düşüşe geçtiği dönemden sonra şu sıralar tekrar çkış içinde. Şili ile oynanan hazırlık maçında Meksika’nın tek golünü attı ve Meksika 1-0 kazandı o maçı. Ama önünde de ciddi rakipleri olacak ilk 11 için. Başta Giovani olmak üzere. Andres Guardado ise superboy olarak kendini Atlas’ta tanıttıktan sonra Deportivo’ya transfer oldu ve yakın zamanda daha büyük bir kulübe geçebilir. Etkili bindirmeleri, hızı ve uzaktan şutlarıyla dikkat çeken bir oyuncu. Meksika’nın sol kanadı ona emanet olacak hücumda. Hem sol kanadı hem de sağ kanadı zorlayacak bir isim ise Pablo Barrera. İşte bu adama dikkat diyorum. Eğer bir tecrübesizlik yaşamaz ve bulduğu şansları değerlendirirse çok yakında, belki de Dünya kupasından sonra onu da Avrupa’da görebiliriz. Her iki kanatta da oynayabilen, müthiş hızlı ve teknik bir oyuncu. Ribery’e benzetiyorum onun stilini. Saha içinde daha agresif ve saha dışında biraz daha ağırbaşlı bir Ribery’e.

 


Hücum:


Yine etkili ayakların olduğu bir yer Meksika açısından. Giovani Dos Santos ile beraber uluslar arası arenada küçük yaşlardan beri boy gösteren Arsenal’lı Carlos Vela, takımın tecrübeli ve Arjantin asıllı golcüsü West Ham’lı Guillermo Franco, Forvet, forvet arkası ve sağ açık oynayabilen, yanındaki forvetleri inanılmaz besleyen bir Adolfo ‘’Bofo’’ Bautista, bu sene kırmızı forma altında Manchester United’da göreceğimiz bana göre turnuvanın yıldız adaylarından Javier ‘’ Chicharito’’ Hernandez ve tabi ki efsane isim, takımın 10 numarası Cuauhtemoc Blanco’yu izleyeceğiz ileri hatta. Burada Blanco’yu forvet arkası olarak kullanıyor Meksika. 37 yaşında olmasına rağmen top tekniği iyi bir oyuncu Blanco. Geçen turnuvada Rafa’nın yaptığı kaptanlığı bu sefer o yapacak. Bu son turnuvasında bakalım bizlere yine o meşhur kanguru çalımını izletecek mi. Bir de sürpriz sırt pası yaparsa tadından yenmez.

 

En ileride ise 2 isim kıyasıya kapışacak gibi. Vela Arsenal’da pek şans bulamasa da Meksika ile çıktığı maçlarda çok iyi oynuyor. Zaman zaman 4-3-3 sisteminin solunda da değerlendirdi onu Aguirre. Bazen ise Chicharito ile beraber ikili oldular. Chicharito demişken, bu çocuk gerçekten bambaşka bir forvet. Ceza sahası içinde, dışında her yerde gol vuruşu yapabilen bir forvet. Çalım atma özelliği, top sürme özelliği var. Ayrıca kolay kolay yenilgiyi kabul etmemesi de artı bir özellik. Zaten Chivas’ta oynarken çok dikkat çeken bir oyuncu olmuştu son dönemde. Chivas maçlarını sürekli takip edenlerin gözünden kaçmadı tabi bu. Aynı zamanda Avrupalı scoutlarında. 2 yıldır sürdürdüğü performan belki geçen yıl rüya olarak gördüğü ulusal takım kapısını sonuna kadar açtı ona. Açmakla da kalmadı ilk 11’e yerleşti.

 

Genel anlamda baktığımız zaman A grubunda ev sahibi Güney Afrika  Cumhuriyeti, Fransa ve Uruguay ile yer alan Meksika son 4 turnuvada olduğu gibi bu turnuvada da gruptan çıkacaktır bana göre. Ama şansı tutmayan Arjantin’den kaçması için grup liderliğini alması hiçte fena olmaz. Yoksa sürekli devam eden bu şansızlık serileri Afrika kıtasında da devam edebilir. Yine de Fransa ve Uruguay’ı geçip liderlik koltuğuna oturacaklarını düşünüyorum. Bu kimseyi şaşırtmamalı. Çünkü onlar Azteklerin torunları, sessiz sedasız muhteşem yapılarını inşa ettiler ve şimdi Dünya kupasında ortaya çıkaracaklar.

20 Mayıs 2010 Perşembe

Paradinha Soytarılığı Bitiyor Mu?



Brezilya'dan çıkıp yavaş yavaş moda olan bir soytarılıktan bahsedeceğim. Zaten bu tür soytarılılıklar hep Brezilya'dan çıkar. Soytarılık diyorum çünkü bu vuruşu başka türlü adlandıramayacağım. 11 metreden 7.32 x 2.44 bir kaleye, arada herhangi bir rakip oyuncu olmadan kullanılan ceza atışını bile böyle şaklabanlıklarla yapmak soytarılık bana göre. Penaltı atışı yüksek konsantrasyon, soğukkanlılık, etkili bir ayak ve önsezi gerektiren bir iş. Ama bunların hiç birisi olmadan sadece kalecinin yüksek konsantrasyonundan faydalanarak atmak da yukarıdaki linkte olduğu gibi mümkün. Bu penaltıyı atanlara kötü penaltıcı demiyorum ancak futbolun fair play ruhuna yakışmayan bir vuruş yapıyorlar. Topa hareketlenir ve vuruşunu yaparsın, kaçarsa kaçar. Dünya'nın en iyi oyuncuları da kaçırdı penaltı. Neyse ki Fifa Dünya kupası öncesi bu duruma el koymuş ve bu tür atışların tekrarlanacağını ve atan oyuncunun sarı kartla cezalandırılacağını açıklamış. Son derece doğru bir karardır, tebrik ediyorum Fifa yetkililerini. Bir de şu topa seke seke gelip, dolmuş şöförü gibi dur kalk yapanlara da yasak gelse mükemmel olur. Ülkemizde de görüyoruz böyle penaltı atanları. Panenka penaltısı ile bu paradinha penaltılarını karıştıranlar da var ki eyvah eyvah. 

17 Mayıs 2010 Pazartesi

14 Mayıs 2010 Cuma

Ve Denizli'den Gol Haberi Geliyor.


14 mayıs 2006. Bir inancın, bir hakedilmiş şampiyonluğun, bir azmin zaferi. Fenerbahçelileri üzüntüden, Galatasaraylıları sevinçten ağlatan bir tarih. Koca koca adamlar bile göz yaşlarına hakim olamamıştı o tarihte. Galatasaray belki tarihin en dramatik ama en anlamlı şampiyonluğuna ulaşmıştı. 83 puanla şampiyonluğa ulaşan takım puan rekoru kırıyor ve şampiyonluğu kucaklarken herkesi ağlatıyordu. Sanırım bugünlerde Galatasaray'da eksik olanlar o dönemdeki inanmışlık, hırs ve azimdi. Erik Gerets, Hasan Şaş, Tomas, Song, Mondragon, İliç ve diğerleri. Belki kalite olarak Dünya yıldızı değillerdi ama Galatasaray'a yakışır şekilde mücadele edip, ellerinden gelenin en iyisini yapmaya çalışan oyunculardı. 4 senede çok şey değişti Galatasaray'da. Başta teknik kadro ve oyuncular. Ama o hırslı oyunu, maçı son saniyelere kadar bırakmayan, yenilgiyi kabul etmeyen oyunu o tarihten bu yana fazla göremedik. Videoyu izlerken bugün bile duygulanmamak ve ağlamamak elde değil. 




Paraguay'ın Forvet Hattı

Dünya Kupasına katılan takımlar kadrolarını birer birer açıklıyor şu dönemde. Herkes Arjantin'i, Brezilya'yı, Almanya'yı, İtalya'yı konuşurken ben başka bir ülkeden bahsedeceğim; Paraguay.


Fransa 98'de ve G.Kore-Japonya 2002'de çok dikkat çekmişlerdi. Bilhassa savunlarıyla. Keza 2006'da da gruptan çıkma başarısını gösterdiler. Özellikle 98'de İspanya'yı grupta saf dışı bırakıp  ev sahibi-şampiyon Fransa karşısında verdikleri mücadele mükemmeldi. Uzatmalarda 1-0 mağlup olmuşlardı o zaman Fransa'ya. Paraguay her zaman savunması iyi bir Güney Amerika takımıdır. Gerçekten savunma yapmasını iyi biliyorlar ve rakip kim olursa olsun teslim olmuyorlar kolay kolay. Yine G.Amerika gruplarından başarıyla geldiler 2010 G.Afrika Dünya kupasına. Ama bu sefer sadece savunma başarıları yok. Çok üst düzey bir forvet hattına sahipler. Kaldı ki bu forvetin en önemli ayağı olan Salvador Cabanas'ı çok talihsiz bir şekilde kaybettiler. Ama ona rağmen hala turnuvanın en iyi hatlarından biri onlarda.


Roque Santa Cruz başarısız ve yedeklik dolu Bayern Münih kariyerinden sonra gittiği Blackburn Rovers'ta adeta patlama yapıp kendini buldu. Ancak bana göre ondan sonra yaptığı tercih yine hatalıydı. O dönemlerde herkese el atan City onu da aldı ve kulübeye koydu. Bu sene Tevez ve Adebayor'un da gelişi ile yedek kulübesine mahkum oldu bir bakıma ve Bayern zamanlarına döndü Santa Cruz. Ancak o halen iyi bir golcü ve Paraguay'ın önemli isimlerinden. Bu turnuvada yine kendini göstereceğini düşünüyorum.




Lucas Barrios ise Şili liginde gösterdiği üstün performans ile geçen sezon başında Borussia Dortmund'a transfer olmuştu. Tahmin ediyorum onu yakından takip edenler hariç pek çok kimse bu kadar üst düzey performans göstereceğini tahmin etmedi Barrios'un. Ben bekliyordum açıkçası, çünkü kaliteli bir golcü Lucas. Ancak Paraguay onun için yeni bir macera olacak. Çünkü ulusal takımda daha önce hiç oynamadı. Kendisi Arjantin doğumlu. Ancak annesi Paraguay'lı olunca yetkililer ''Biz onu Uruguay'lı sanmıştık'' demedi ve elini çabuk tutup Paraguay ulusal takımına aldı. Cabanas'ı kaybeden forvet hattına müthiş bir transfer oldu açıkçası. Bu sezon 19 gol attı Barrios Bundesliga'da.



İşte Paraguay'ın bu Dünya kupasındaki en büyük kozu; Oscar Cardozo. Avrupa'ya gelirken bu patlamayı yapacağı tahmine dilen büyük yıldız. Müthiş bitiriciliği, hava toplarına hakimiyeti, uzaktan şutlarıyla komple bir forvet. Kesinlikle Barrios ile birlikte forvet hattının vazgeçilmezi olacaktır. Rakip takımlar için ise tam  bir bela. Cardozo bu sezon Benfica ile ligde 29 maçta 26 gol attı. Neredeyse maç başına 1 gol ortalaması var. Portekiz ligini zayıf bulacaklar için bir de Avrupa ligi gol karnesini verelim; 12 maç 9 gol. Gerisini İtalya düşünsün...



Nelson Valdez ise belki bu forvet hattının en işlemez parçası gibi görülebilir. Ancak kim yedek kulübesinde böyle bir oyuncunun oturmasını istemez ki. Attığı golden çok savunmayı yıpratması etkin gözüküyor. Yaptığı koşular ve yanında oynayan oyunculara açtığı koşu yolları başarılı sayılabilir. Paraguay'ın sıkıntıya düştüğü zaman kullanabileceği ve ulusal takım içinde ağırılığı olan bir isim. Yine de kaçırdığı goller ve gereksiz artistlik hareketleri yüzünden aramın iyi olmadığı bir adam. Onu ekleyeyim.



Çoğu kimsenin bilmediği ama Paraguay'ın yeni nesil genç forvetlerinden Edgar Benitez. Meksika'da Pachuca'da oynuyor. 22 yaşında ve yetenekli bir oyuncu. Belki kendisine pek sıra gelmez bu aralar ama ilerisi için forvet yine sağlam ayaklara emanet olacak Paraguay'da. 



Zaten savunması iyi olan takım bir de hücum hattını iyileştirince bu sefer daha da ilerlerken görebiliriz onları. Grupta sürpriz yapıp İtalya'yı geçmeleri beni şaşırtmaz. Zaten bu gruptan en kötü 2.lik ile çıkacaklarını düşünüyorum. Ama bir de efsane olsaydı o zaman ne olurdu merak içideyim. Arjantin'e karşı oynadıkları müthiş oyun ve galibiyeti henüz unutmuş değilim. Maçı tek kale oynayıp resmen hapsetmişlerdi Arjantin'i elemelerde. O maçta Cabanas bezdirmişti Arjantin savunmasını. Müthiş ara pasları, forvet arkasına gelip yaptığı top almalar ve dağıtmaları biraz arayacak Paraguay tabi. Ama Barrios katkısıyla son vuruş sıkıntıları olmayacak gibi.


Her şeye rağmen sadece Cabanas'ı herkesin izlemesi ve görmesi açısından beklediğim bir grup ve turnuvaydı. Sanırım en az Cabanas kadar üzüntülüyüm Dünya futbolseverlerinin bu oyuncudan mahrum kalacakları için.


9 Mayıs 2010 Pazar

Barcelona Altyapısı vs. Türkiye Altyapısı

Barcelona adı bugünlerde çok revaçta. Tabi yaşadığı başarılar tartışılmaz. Ancak asıl önemlisi altyapıdaki gençlere aşıladığı sistem. Burada altyapıdan çıkarttığı oyunculardan bahsetmiyorum. Altyapıda ne kadar yıldız adayı olurlarsa olsunlar oyunculara yerleştirdikleri felsefeden bahsediyorum. Bizim temel eksikliğimiz de budur aslında. Yıldız oyuncu olmak başına buyruk hareket etmek değildir. Sistem içinde mümkün olduğunca efektif olmaktır. 

Giovani Dos Santos'u senelerdir takip ediyorum. Belki yaşı henüz 20 ama çok erken yaşlardan beri üst düzeyde bir isim. Ne şartta olursa olsun bonservisinin de alınması lazım. Bunun nedenini şöyle bir kaç fotoğrafla anlatayım.

Aşağıdaki fotoğraflar Galatasaray'ın Antalyaspor ile oynadığı karşılaşmadan. Ayrıntıları tek tek yazalım.

Lucas Neill, Hakan Balta'ya doğru bir geri top atıyor ve Balta bu topu Sabri'ye aktarmak istiyor.

  Sabri bu esnada ikili mücadele sonucu düşüyor ve top boşa düşüyor. Henüz Giovani gözükmüyor bile ekranda.

 Ama  müthiş bir deparla yetişiyor ve topun dibine harika girerek 2 oyuncuyu oyundan düşürüyor Giovani.

 Devamında karşısına gelen oyuncuyu da yine harika bir feyk çalımla yatırıyor ve sıyrılıp kendini boşa çıkartıyor.

 

Ve işte asıl gelmek istediğim nokta. Önü açık olmasına ve bu güzel hareketlerinden sonra topu sürerek çıkayım demiyor. Baskıyı gördüğü için en müsait pozisyondaki Mehmet Topal'ı görüyor ve topu ona aktarıyor. Gerektiğinde çalım, gerektiğinde pas. İşte Rijkaard'ın sisteminde ve felsefesinde olması gerekenler.

Şimdi gelelim başka fotoğraflara. Başka bir maç veya başka bir andan kareler sunmayacağım size. Böyle yüzlercesini bulabilirim ama topu alan Mehmet Topal'a bakalım. Topal topu aldıktan sonra bakalım neler yapmış.

Mehmet Topal Giovani'den topu alıyor. Önü açık ve boş.

 

Biraz ağır davranıp çapraza kaçtığından Gio'ya baskı yapan adam Mehmet'e de basmak için geliyor.

 

Keita fotoğrafta da gözüktüğü gibi müsait olmasına rağmen Mehmet doğru pası aktaramıyor ve arkadaki oyuncu yetişip topa müdahele yapıyor.

 

İkili mücadeleyi kaybeden taraf Mehmet ve Keita pas alamayınca topa doğru hareketlenmiş. Rakip oyuncu da kalkıp son bir hamle ile topu taç çizgisine doğru dürtüyor.

 

Keita öne çıkınca onu savunan adam boşa çıkmış durumda. Mehmet'te yerde kaldığından topu alan rakip oyuncu savunmasız ve ani bir şekilde yakalıyor takımı. Taç çizgisine doğru giden topa hamle yapan bu rakip oyuncu hızla ilerlemek istiyor. Buyrun size bir kontra atak başlangıcı.

 

Giovani oyun zekası, hızı ve hüzum gücüyle bu takımda mutlaka yer almalıdır. Ona ödenecek ücret kesinlikle yüksek olmayacaktır bana göre. Galatasaray bu fırsatı kaçırırsa ileride çok pişman olur. Gol yollarında da kötü değil bana göre. Sadece biraz daha takımla çalışmaya ve maç eksikliğini gidermeye ihtiyacı var. Yoksa son vuruşları da etkilidir.

2 farklı altyapıdan çıkan oyuncunun anlayış farkı var bu fotoğraflarda. Bunun gibi onlarca koyarım, kabak Mehmet'in başına patlamasın, yanlış anlaşılmayalım. Maalesef Rijkaard ve felsefesi derken oyuncularımız bu felsefeden biraz uzaktalar. Dediğim gibi ne kadar yıldız olursan ol gerektiğinde çalım gerektiğinde pas. İşte Rijkaard felsefesi bu.

7 Mayıs 2010 Cuma

Hasan Kabze’yi Unutma





Tarihler 7 mayıs 2006’yı gösterirken Dolmabahçe yazı andıran bir havadaydı. Sıcak ve güzel havanın etkisiyle kendilerini sahile atan, müthiş İstanbul manzarasında gezenler bu tarif edilemez güzelliğe bakarak sevgilileri ile, eşleri ile el ele yürüyorlardı. Bu sırada İstanbul’da yürüyen başkaları da vardı. Hayır onların sevgilileri yanlarında değil, o gün Dolmabahçe’de, İnönü stadyumunda sahada olacaktı. Yazı müjdeleyen sarı kırmızı renkler içinde…


Galatasaray haksızlığa isyan ettiği sezonda, futbol oynadığı sezonda, inandığı sezonda şampiyon olmak için gidiyordu İnönü’ye. Lider Fenerbahçe ile aynı puanda ama ikili averajla 2. sırada çıkıyordu sahaya. Bu maçı mutlak kazanıp Fenerbahçe’nin olası puan kaybını bekleyecekti. Maçtan önce her zamanki gibi medyamız Beşiktaş’ın maça asılmayacağını ima ediyor ve maçı Galatasaray’a vereceğini söylüyordu. Tabi 100 yıllık bir kulübe atılan bu çamur yakışıksızdı ama Fenerbahçe’nin şampiyon olması için bu motivasyona ihtiyaç vardı.

Sarı kırmızı sahaya müthiş bir tepki ile çıktı. Kendileri aynı sezonda, aynı rakibi 6-0 yenince sorun olmayan ama Galatasaray 8-0 yenince şike var diye isyan edenler, belli ki bu maçtan sonra ortada şike vardı diye dolaşanlar ile aynı kafadaydılar. Galatasaray tüm bu nefret ortamına rağmen maça iyi başlamış ve bu zorlu deplasmanda iyi oynuyordu. Beşiktaş’ta kolay rakip olmadığını göstermiş ve iddiası olmamasına rağmen hırslı oynuyordu. Tam ilk yarı 0-0 bitecek derken 41. dakikada Oscar Cordoba ceza sahasında Sasa İliç’i düşürmüş ve Galatasaray penaltı atışı kazanmıştı. Topun başına ise o gün sahada pek varlık gösteremeyen Necati Ateş gelmişti. Ancak 1 sene önce Hakan Şükür’ün yaptığı gibi topu direğe nişanlayınca Galatasaray için büyük bir fırsatın kaçmasına sebep olmuştu.

2. yarıya hızlı başlayan Beşiktaş Tümer Metin’in golüyle 1-0 öne geçiyor ve bu golden sonra üst üste pozisyonlara giriyordu. Tümer bu golden sonra başka bir pozisyona girmiş ama Galatasaray’ın penaltısını engelleyne direk bu sefer Galatasaray’ın yanında oluyor ve bir bakıma şampiyonluğun müjdecisi oluyordu. Beşiktaş’ın bu baskısından sonra Necati’nin yerine oyuna giren Hasan Kabze karambolde ceza sahasından topu düzgün ve sert bir vuruşla köşeye yolluyor ve maça beraberliği getiriyordu. Bu golden sonra baskısını arttıran Galatasaray savunmasında da açıklar veriyor ama Beşiktaş bu pozisyonları değerlendiremiyordu.


Artık maçın son anları yaklaşmıştı. Hakem uzatma dakikalarını işaret etmiş, Galatasaray bütün oyuncularıyla yüklenmeye başlamıştı. O sırada tribünlerdeki komplo teorisyenleri tezahürata başlayacaktı. ‘’ Zalad gelsin sizi kurtarsın. Zalad gelsin sizi kurtarsın.’’ Top orta sahada Sabri’deydi. İçeriye Hakan Şükür’e doğru bir orta yaptı Hakan Şükür Hasan’ın önüne indirdi ve…


‘’Sabri, Hakan şükür indirdi…Hasan Kabze…Goooooolllll. Hasan Kabze topu ağlara gönderiyor. Duraklama anlarında Hasan Kabze gecenin flaş ismi oluyor.’’

‘’Zalad gelsin sizi kurtarsın, Zalad gelsin sizi kurtarsın…Bu maçı satanın a…..s…..’’ 


Galatasaray’ı kurtaran para, pul, şike, kaleci satın almak, hakem satın almak değil bizzati kendi oyuncusu oluyordu. Tümer Metin’in ise neden bu kadar yıkıldığı daha sonra ortaya çıkacaktı zaten. 

Onca haksızlığa, ekonomik zorluklara rağmen Galatasaray haremilerin saltanatını yıkmak için ilk adımını atmıştı bu zorlu deplasmanda. Bu maçtan 1 hafta sonra ise Türkiye futbol tarihinin en hak edilmiş ama en zor şampiyonluğuna yürüyecekti Galatasaray. 

Bugün bu maçın 4. yılı. Galatasaraylı taraftarların belki de en unutamadıkları, en duygulandıkları ve ağladıkları Türkiye ligi karşılaşması. Bugünlerde Galatasaray şampiyonluk hedefinden uzaklaşsa da, başka olaylarla Türkiye ligi gündemde olsa da Hasan Kabze unutulmaz. O, tarihin en unutulmaz kapağıdır.

6 Mayıs 2010 Perşembe

Droit Au But*


Olympique Marseille sonunda şampiyonluğa ulaştı. Geçen yıl Gerets ile zuzun süre şampiyonluk mücadelesi verdikten sonra son 2 hafta kaçırmışlardı şampiyonluğu. Bu sene ise ellerindeki fırsatı kaçırmadılar. Geçen yıl ölen başkanları Dreyfus şampiyonluğu göremeden hayatını kaybetti. Bu şampiyonluğu ona adayacaklardır. Marsilya en sevdiğim kulüplerden birisidir. Bu şampiyonluk beni bu sene çok sevindirdi. Kesinlikle hakedilmiş bir şampiyonluk. Taraftarıyla, *mottosuyla, futbolcularıyla hayranlığım artıyor devamlı.

*Droit Au But: Marsilya kulübünün logosunda da yer alan Dosdoğru gole doğru anlamına gelen kelime.

6 Mayıs


Deniz Gezmiş, Yusuf Arslan ve Hüseyin İnan'ın katledilişlerinin 38. yılı. Geçen günlerde onları idama yollayan hakimin boğularak öldüğünü öğrendiğimde garip bir sevinç vardı içimde. Bir insanın öldüğüne sevinilir mi? Eğer insan değilse sevinilir. Süleyman Demirel'in mecliste oylanan idam kararları için iki elini birden kaldırdığını da unutmamak lazım. Aynı hissi onun için de hissedeceğim. Deniz Gezmiş bugün Türkiye topraklarında saygıyla anılan bir devrimci. Adı sürekli tartışmalarda yer alır. Sol ile alakası olmayıp milliyetçi/faşist çizgide yürüyen yalancı solcularında sevdiği isimdir Gezmiş. Nedenini bende bilmiyorum. Son sözleri; "Yaşasın Türkiye halkının bağımsızlığı, yaşasın marksizm-leninizmin yüce ideolojisi, yaşasın türk ve kürt halklarının bağımsızlık mücadelesi, kahrolsun emperyalizm" şeklinde olmasına rağmen kapitalist-liberal solcular ile, en ufak demokratik açılıma karşı çıkan solcularda sever. Bir kıvılcım başlatmak isteyen ama gencecik yaşta ateşleri söndürülmeye çalışılan bu 3 devrimciyi saygıyla anıyoruz.

3 Mayıs 2010 Pazartesi

Meksika'nın 2010 Dünya Kupası Kadrosu


Meksika'nın Dünya kupasında mücadele edeceği ilk kadro açıklandı Javier Aguirre tarafından. 26 kişilik kadro daha sonra 23'e inecek. Önce kadroyu yazalım.

Kaleci:
Francisco Guillermo Ochoa (America)
Luis Ernesto Michel (Chivas)
Oscar Perez (Jaguares)

Savunma:
Rafael Marquez (Barcelona)
Carlos Salcido (PSV)
Francisco Rodriguez (PSV)
Hector Moreno (AZ Alkmaar)
Ricardo Osorio (Stuttgart)
Efraín Juarez (Pumas)
Paul Aguilar (Pachuca)
Jonny Magallon (Chivas)
Juan Carlos Valenzuela (America)
Jorge Torres Nilo (Atlas)

Orta Saha:
Jonathan Dos Santos (Barcelona)
Andres Guardado (Deprotivo La Coruna)
Giovanni Dos Santos (Galatasaray)
Adrian Aldrete (Monarcas)
Gerardo Torrado (Cruz Azul)
Israel Castro (Pumas)

Hücum:
Carlos Vela (Arsenal)
Guillermo Franco (West Ham)
Adolfo Bautista (Chivas)
Alberto Medina (Chivas)
Pablo Barrera (Pumas)
Cuauhtemoc Blanco (Veracruz)
Javier Hernandez (Chivas-Manchester United)

Pek sürpriz bir kadro olmadı açıkçası. Çoğu oyuncu beklendiği gibi kadroda. Belki 3. kaleci olarak Corona girebilirdi, Nery Castillo'ya bir şans verilebilirdi, Miguel Sabah alınabilirdi ama Aguirre almamış bu oyuncuları. Sadece Sabah'ın girememesi biraz sürpriz geldi bana. Çıkacak 3 oyuncu ise bence Nilo, Valenzuela ve Aldrate olur. Her ne kadar Bofo ismi de çıkmaya yazkın gözükse de bence kadroda kalır, kalması gerek. :) 

Hücum oyuncuları gerçekten zengin. Ancak onları bilerek hücum yazdım çünkü hepsi forvet değil. Mesela Barrera çok etkili bir kanat oyuncusu, müthiş hızlı teknik ve tutulması zor bir adam. Sol ve sağ açıkta oynuyor. 4-3-3'ün kanatları için ideal bir isim. Keza Medina'da sağ açık için öyle. Blanco ise forvet arkası oynuyor genelde. Geçen Dünya kupsı kadrosuna giremeyince son Dünya kupamı kaçırdım diye çok üzülmüştü ama 37 yaşında hem de formda bir şekilde Dünya kupasına gidiyor. Bofo'yu sanırım onu yedeklemek için kadroda düşünecektir Aguirre. Çünkü Bofo'da forvet, forvet arkası ve sağ açık oynayabiliyor. Carlos Vela, G.Franco ve artık J.Hernandez'i herkes tanıyor zaten yazmaya gerek yok.


Orta sahada Torrado banko. İsrael Castro'da yanında yer alır muhtemelen. Jonathan için henüz ilk 11 biraz zor. Belki bazı maçlarda sonradan giren adam olabilir. Andres Guardado sol açık, Giovanni sağ açık için diğer ilk 11 isimleri.

Savunma konusunda da sıkıntı yok. Maza Rodriguez'i pek düşündüğünü sanmıyorum Aguirre'nin. Rafa ve Magallon'u stoperde göreceğiz büyük ihtimalle. Görelim de zaten. Johnney Magallon oynadığı oyunla herkesi kendine hayran bırakabilir. Çok özverili ve teknik bir stoper, dikkat çekecetir. Sağ bek Osorio, Sol bekte Calcido  yer alır ilk 11'de.

Kale için fazla bir şey söylemeye gerek yok. Ochoa her maç 11'de olacak sakatlık veya cezalı durumu olmazsa. Ama yeri gelmişken söyleyelim Luis Michel bana güven vermeyen bir kaleci. Alan hakimiyetini zayıf buluyorum. Yani amiyane tabirle biraz çizgi kalecisi. Ama kötü kaleci diyemeyiz tabi.

Genel olarak başarılı bir turnuva geçereceklerini ve gruptan çıkacaklarını düşünüyorum. Fransa'dan ziyade Uruguay daha çok zorlayabilir Meksika'yı. Fransa karşısında rahat bir galibiyet bekliyorum ben. Bir de şu kadroya baktığımız zaman en dikkat çeken şey çoğu oyuncu tek bir mevkinin adamı değil. Yani Rafa'ya bakarsak stoper ve ön libero oynayabiliyor, Salcido sol bek ve stoper oynayabiliyor, Barrera iki kanatta da oynayabiliyor, Giovanni öyle, Bofo forvet ve forvet arkası oynuyor zorlarsak sağ açıkta oynar, Blanco öyle. Bu sebeple bu bir avantaj Meksika için. Hem saha içinde değişerek oynama imkanı bulabilirler hem de sakatlık veya ceza durumunda daha az etkilenirler. Artık tek hedef gruptan lider çıkıp Arjantin'den kaçmak olmalı. Çünkü Meksika'nın Arjantin'e karşı şansı tutmuyor.

1 Mayıs 2010 Cumartesi

Yabancı Futbolcular, Yerli Futbolcular Ve İngilizce


Her maç  sonrasında yayıncı kuruluş futbolcularla ve teknik adamlarla röportaj yapıyor biliyorsunuz. Onun dışında yine başka medya kuruluşlarının görüntülü röportajları oluyor. Ferrari olsun, İvan Ergiç olsun, Frank Rijkaard olsun, Holosko olsun, Milan Baros olsun, Anadolu takımlarındaki sıradan yabancılar olsun ekrana çıkıyor ingilizce demeç veriyor, meramını anlatıyor. Acaba Türkiye'de doğup büyümüş yerli oyunculardan kaç tanesi İngilizce biliyordur diye merak ediyorum. Bugün neredeyse iş yerlerine çaycı alınırken bile İngilizce bilmek şart tutulurken, ''Benim hedeflerim var. İngiltere'de, Liverpool'da, Manchester United'da oynamak istiyorum.'' diyen oyuncularımızın kaç tanesi İngilizce biliyor merak ediyorum. Tuncay'ın oradaki durumu meydanda.

Bu konu önemsiz diye geçiştirilmemeli. Türkiye'deki temel altyapının Avrupa'dan ne kadar geri olduğunun göstergesidir bana göre. Mesela Almanya'dan Türkiye'ye gelmiş ve orada yetişmiş oyuncuların kaçı İngilizce biliyor diye araştırma yapsak aradaki fark belli olur. Bu sorunu sadece futbol kulüplerinin altyapısına da atmıyorum. Sanırım şu yıllarda ilkokullardan başlayan İngilizce eğitiminde çocuklarımızın kaçta kaçı gördüğü eğitimle İngilizce öğreniyor orası da muamma.