27 Ağustos 2017 Pazar

Neden Tudor'u eleştiriyorum?

                                               
Öncelikle bu yazıyı Şampiyonlar ligi finali olduğu akşam Survivor izleyenlerin okumasını  istemiyorum. Yallah passoliginizle tribünde kendinizi eğlendirmeye.

1998/1999 sezonu  Ali Sami Yen'de  Gençlerbirliği  maçı. Athletic Bilbao maçından  tam 3 gün önce. Takımın ve teknik heyetin aklında Bilbao maçı var. 2-0  yeniliyoruz ve bu sezon boyunca aldığımız 2 mağlubiyetten biri. Juventus  deplasmanından beraberlik çıkartan Galatasaray için hayati maç Bilbao  maçı. Öyle  şimdiki gibi ilk 2 takım çıkmıyor.  Sadece  grup liderleri  ve 6 grubun en iyi iki en iyi 2.si üst turda. Yani Bilbao maçını mutlak kazanmak lazım. Maç günü geliyor ve öne  geçtiğimiz  maçta golün tekrarını izlerken gol yiyip avantajı kaybediyoruz. Dakika 90, ben içimden bunun için mi Gençlerbirliği maçını kaybettik be derken Hagi solda topla buluşuyor...Bundan sonrasını biliyorsunuz.

Galatasaray Uefa'nın 1 numaralı kupasında 1 yarı final(1988/1989), 3 çeyrek final(1993/1994, 2000/2001, 2012/2013)oynamış bir kulüp. Uefa kupasındaki başarıları filan saymıyorum bile. Ali Sami bey'in dediği gibi amacımız Türk olmayan takımları yenmek en önemli  felsefemiz. İşin manevi boyutu bir  yana maddi olarak da Avrupa kupalarında, bilhassa şampiyonlar liginde mücadele etmek sadece  Galatasaray için değil tüm kulüpler için müthiş bir kazanç sağlıyor. Tüm bunları  göz ardı ederek Galatasaray'ı yerel başarılara mahkum etmek ve yerel düşünmek bu kulüp felesefesini kavrayamamak demektir.

2016/2017 sezonunun 19.haftasında  Galatasaray kendi sahasına Kayserispor'a 2-1 yenildi ve Teknik direktör Jan Olde Riekerink'in görevine son verilerek yerine İgor Tudor getirildi. İgor Tudor göreve başladığında Galatasaray lider Beşiktaş'ın 5 puan, 2. Başakşehir'in 3 puan gerisinde, 4. Fenerbahçe'nin 4 puan önünde ligde 3. sırada yer alıyordu. Tabloyu aşağıya koyuyorum.

34. hafta bittiğinde ise Galatasaray lider Beşiktaş'ın 13 puan, 2. Başakşehir'in 9 puan gerisinde 3. Fenerbahçe ile aynı puanda olmasına rağmen ikili averajda geride olduğu için 4. sırada tamamladı ligi. Lig sonundaki puan durumunu  da aşağıya ekliyorum.


Türkiye kupasını da Başakşehir'i finalde penaltılar sonucu yenen Konyaspor alınca Galatasaray'ın Uefa Avrupa ligine 2.  ön eleme turunda katılacağı  31 Mayıs  2017 tarihi itibarıyla kesinleşti. Uefa, Tff gibi yanar döner bir kurum olmadığı için yeni sezonda hangi maçın hangi tarihte oynanacağı o tarih itibarıyla belliydi. Yani  Galatasaray 13 Temmuz'da ön eleme maçına çıkacaktı. Bu sebeple vay efendim biz hazırlıksız yakalandık, bilmiyorduk bahaneleri boştur. Fenerbahçe'yi eleyen Vardar , Östersunds'un 15 puan önünde lider olan Malmö'yü şampiyonlar ligi ön elemesinde eledi aynı tarihlerde. Vardar'ın da ligi başlamamıştı ve Malmö ligde oynuyordu. Galatasaray, Vardar'dan kötü takım, Östersunds da Malmö'den iyi takım diyorsanız diyecek bir şeyim yok.


İgor Tudor geldiği günden itibaren koşan, önde pres yapan,yüksek tempolu bir takım yaratmak istediğini söylemişti. Burda bir sürpriz yok. Ama esas sürpriz şu ki Galatasaray'ın o kadrosu Tudor'un oyun felsefesini uygulayabilecek bir kadro değildi. Nitekim uygulayamadı da yukarıdaki sıralamadan gördüğünüz üzere. Eğer elinde Selçuk,Tolga, Podolski,Sneijder gibi oyuncular varsa bu oyunu oynayamazsın. Bu oyuncuları koşturarak sonuç almak istersen  sonun hüsran olur. Oldu da... Tudor yönetiminde çıktığımız ilk maçta kadromuz; Muslera, Linnes, Chedjou, Semih, Sabri, De Jong, Selçuk, Josue, Yasin, G.Rodrigues ve Podolski idi. Bruma kadroya alınmamıştı ki o konuya birazda değineceğim. Chedjou ve Semih normalde de hataya çok yatkın ve pozisyon kaybeden oyuncular. Bu oyuncuları  öne çıkartıp dar alanda, ilerde uygulanacak preste katkı beklemek hayal olur. Ha keza De Jong, Selçuk ve Josue için de aynısı geçerli. Podolski ileri uçta pres yapabilen biroyuncu değil,Bruma-Yasin kanatları da aynı şekilde savunmaya yardım yapabilen oyuncular değil. Hal böyle olunca geçen sene Tudor'un oynatmak istediği futbolu takım oynayamadı. Ancak bu takımın bu oyunu oynayamayacağı belliyken ısrarla oynatmaya çalışmak da garip. Tek bir oyun taktiğiyle hem zaman hem puan kaybettik. Esas merak konusu bu sezon Gomis'in sakat, Fernando'nun cezalı olduğu ve Selçuk ve Eren ile çıkabileceğimiz bir maçta nasıl bir taktikle oynayacağımızı merak ediyorum. Erken sezon açtığımız ve önde presle oynadığımız bir sezonda sakatlık riski de haliyle mecvut. İşte oyuncular değiştiğinde yedek bir taktik çıkacak mı cepten yoksa hala aynı şekilde devam edecek miyiz bilemiyorum. İleri uçta Eren'in Gomis gibi tempolu oynayamayacağı aşikar. İleri uçta kırılacak bir pres orta sahaya yük bindirir ve orda da Fernando gibi bir temel oyuncu olmaz ise sıkıntı doğabilir  Galatasaray açısından. Savunma birebir  yakalandığında Maicon-Ahmet ikilisi Ostersunds maçının  da gösterdiği üzere hataya meyilli. Gerçi oraya Mariano ve muhtemelen Asamoah transferleri ile bu sıkıntı çok azalacak. Ama hala geriye düşen veya presi pasla kıran bir takıma karşı  oynayan Galatasaray'ın yedekte duran planını merak  ediyorum.

Bir başka olay Bruma problemi. İgor Tudor gelir gelmez Bruma'yı disiplinsizlik sebebiyle kadro dışı bırakmıştı. Sene sonu ayrılınca canlı yayında söylediği şey de hayatımda çalıştığı en disiplinsiz oyuncu olduğuydu. Bana göre bu bir problem. Teknik adamlar oyuncuların ve özellikle yıldız-yıldız adayı oyuncuların problemlerini çözmek için var zaten. Bu kadar kolay kestirip atmak, güç gösterisi yapmak pek de olumlu sonuçlar verecek şeyler değil. Bu sene  bukadar yıldız oyuncu  ile kadro doldurulmuşken tekrar benzeri sorun yaşandığında ne yapacağı da bir problem. Aynı ani reaksiyonu gösterirse büyük sıkıntılar çıkabilir.

Östersunds maçı...Rakip sezonu erken açmış olabilir, takım hazır olmamış olabilir, transferler bitmemiş olabilir. Bunların hepsi doğru. Ancak senin elinde hala Östersunds'u eleyebilecek bir kadro var. Ama sen hala Selçuk'u, Tolga'yı,Yasin'i koşturarak oyun planlıyorsun. Senin deplasmanda yapacağın şey oyunu öldürmek, bu adamlarla  top çevirip en kötü 0-0'a maçı bağlamak. Ancak o kadar tek yönlü bir  oyun anlayışına sahip ki bir önceki sezon Galatasaray'ı bu turda maç oynatmaya mecbur bırakan oyun anlayışını terketmiyor. Ama kadro da o kadar bu oyuna uyumsuz ki ortaya oyun namına bir şey çıkamıyor. Basit top kayıpları ve kaybedilen topları kapamayan bir orta saha. Henüz yeni gelmiş ve adapte  olamamış Gomis'in etkisizliği, kanatlardan 0  verim alınması  ve birebir yakalanan  savunmanın vasat hataları yüzünden turu  kaybettik.

Maç sonu bu takımı siz 1 ay sonra görün gibi komik açıklamalar yaptı İgor Tudor. Ama  1 ay sonra Avrupa kupası maçı yok sayın Tudor.  Burası Karabük değil ki senin ligde aldığın puanlarla  övünelim. Östersunds gibi bir  takıma karşı  bile 2. planını devreye sokamayan hoca Galatasaray'ı Avrupa kupalarının dışında bırakmıştır. Tabi Beşiktaş'ın Monaco ve Porto kurasına kolay  kura deyip Östersunds'u  gruplara kaldığı için iyi takım olarak gören Survivor tayfa muhakkak olacaktır. Bunları önemsemiyoruz,  önemsesek 3 kupa alan Hamzoğlu'nu eleştirmezdik. Hem Premier  league'de hem de Serie A'da  şampiyon olan Mancini'ye hoca değil demezdik. İşin ilginç yanı da bu aslında. Yerel başarıysa Hamzaoğlu bunu başarmışken sallayanların Tudor'u bu kadar kollaması.

Galatasaray'ın  bu sezon ligde şampiyon olması bu kadro ile hiç sürpriz olmaz.  Hatta eğer Avrupa kupalarına devam edebilseydi şu anda en kötü  çeyrek final-yarı final yapabilecek bir kadro ve oyun yapısına sahip. Ee madem neyi  eleştiriyorsun aslanım diyorsanız, sıkıntılı ve çaresiz  kalan bir oyunda teknik direktörün de çaresiz  ve sıkıntılı kalmasını eleştiriyorum. Yoksa şu anda oynanan oyundan da skordan da memnun olmayan varsa başka spora yönelmesini tavsiye ederim.