30 Aralık 2009 Çarşamba

Euro 2016 Konusunda Açıklama



Türkiye Futbol Federasyonunun, Euro 2016 Avrupa Futbol şampiyonası hakkındaki stadyum kararlarını üzüntüyle karşıladığımızı söyleyerek cümleme başlıyorum. Görülüyor ki bu kararlar baskılar sonucu ve siyasi olarak verilmiştir. Yoksa bu stadyumların içerisinde Güven Halı Saha'yı görememenin başka bir açıklaması olamaz.

Şirketler arası halı saha turnuvasına ev sahipliği yapmış bir saha ile daha inşaatı bile tamamlanmamış bir sahayı federasyonun bir tutması akıl almaz bir karardır. O sahaki ne mücadeleler görmüştür. Naklen yayın araçlarının sığmadığı ise tamamen hayal ürünüdür. Kanal 99 final mücadelesini canlı yayınlamış ve herhangi bir sorunla karşılaşılmamıştır. Yine otopark sorunu tamamen yanlı medyanın uydurmasıdır. Gidilen hiçbir müsabakada otopark sorunu ile karşılaşılmamıştır. 20 kişilik modern ve bekçi Hakkı'nın güvenliğindeki çağdaş otopark ile Güven Halı Saha Euro 2016'ya hazırdır.

Ulaşım sorunu ise hiçbir şekilde yaşanmamaktadır. Her maç sonrası Tofaş Şahin'e 6 kişi binerek 2 seferde takımların ulaşım sorunu hallolmaktadır. Seyirciler ise sahanın önünden geçen Ğ00 no'lu belediye otobüsü ile şehrin her yerine kolayca ulaşabilmektedirler. Yine seyirciler için rahat ve konforlu bir maç için çaycı Behçet maç boyunca servis yapmaktadır. Koltuklarımız konforlu olup seyirciler için özel olarak tasarlanmıştır. Resimde de görüleceği üzere VİP tribünümüzde masa ve deri koltuklar hizmetimizdedir. 

İşte tüm bunların ışığında Futbol Federasyonunun bu kararını esefle kınıyor. 7 gün 24 saat açık olan, duşlarında sürekli sıcak su ve saç kurutma makinesi bulunanan modern ve Avrupai tesislerimizin neden Euro 2016 listesinde yer almadığını merak ediyoruz. Tüm halkımıza duyrulur...

Güven Halı Saha-Futboldaki Güveniniz

29 Aralık 2009 Salı

Meksika Top 10

Geçen günlerde yorumlarda bir arkadaşımız bir liste dileğinde bulunmuştu. Benim de aklıma yattı daha sonra bu fikir. Meksika liginde oynayan ve dikkat çeken 10 oyuncuyu bir araya toplayayım dedim. Yalnız şimdiden söyleyeyim bu listeye 30 yaş ve üstü bir oyuncu almadım. Ayrıca herkesin tanıdığı Humberto Suazo, Memo Ochoa gibi isimleri de dışarıda bıraktım. Onun dışında bu listenin Meksika liginde oynayan tüm oyuncuları kapsadığını, uyruk ayrımı yapmadığımı söylemek isterim. Yurt dışındaki Meksikalılar liste dışındalar o yüzden. Belki bir top 5’te onlar için yaparız ilerleyen günlerde. Neyse lafı çok uzatamadan listeye geçelim. Genelde her mevkiden bir oyuncu koymaya özen gösterdim. Ancak onu mu listeye alsam bunu mu alsam derken bazı sempati duyduğum oyuncuları ve takımları kayırdığımı da itiraf edeyim. :) 

10-Jose de Jesus Corona


Her ortamda Memo Ochoa’dan bahsedilirken benim öne sürdüğüm bir isimdir. Ochoa’nın astronomik bonservis ücretine karşılık biraz daha mütavazı bonservis bedeli ama hiç de mütavazı olmayan bir kaleciliği var. Zaten ulusal takımın da 2. kaleciğini aldı. 28 yaşında ve 1,84 boyundaki Corona Tecos’taki başarılı performansı sonrası Cruz Azul’a transfer oldu. Sözleşmesi 2012 yılına kadar da devam ediyor. Karşı karşıya pozisyonlarda, birebirlerde müthiş bir kaleci. Refleksleri de harika. Yan toplarda da zayıf diyemeyiz aslında. Eksikliği biraz deli dolu olması kanımca. Bir de Ochoa’nın onun önünde olması. Yoksa ulusal takımda 1. kaleci olurdu.


9- Vicente Matias Vuoso



Geçtiğimiz sene ScoutGS’de kendisi hakkında uzun bir makale yazmıştım. Onun hikayesi çok ilginç aslında. İnişlerle ve çıkışlarla dolu bir futbol hayatı var. Kısa süreli ve başarısız Manchester City macerası ardından geldiği Mesika’da bir iyi bir kötü geçen sezonlar. Ancak ardından gelen Meksika vatandaşlığı ve Meksika için forma giymeye başlaması. Aslında kendisi Arjantin doğumlu ve Meksika’ya 2003 yılında geldi. Ancak son zamanlardaki başarılı formu onu Meksika’nın forvetine de yerleştirmişti. Gerçi Aguirre sonrası pek şans bulamıyor. Forvetteki ekürisi Cristian Benitez’de Birmingham yolunu tutunca biraz yalnız kaldı. Ancak bitirici vuruşları, adam eksiltmesi, top sürmesi, tekniğiyle çok kaliteli bir forvet. Asıl sıkıntıyı bu iniş çıkış yaşadığı dönemlerde çekiyor. Yine de ligin kaliteli ve dikkate değer forvetlerden benim gözümde.


8-Danilinho


Brezilya futbolunun yetiştirdiği genç yeteneklerden. Brezilya 20 yaş altı takımında oynadığı oyunla Avrupa’ya transferini beklerken o Meksika’ya geldi. Jaguares biraz daha orta seviye takımdır. Ancak orada Bofo ve Neri Cardozo ile beraber ölümcül bir hücum hattı oluşturmuşlardı. Henüz yaşı çok genç, 22. Ofansif orta saha mevkisinde oynuyor ama kanatta da oynayabilir. Maç içerisinde kanat değiştirip tehlikeli olabiliyor. Ama 1.64’lük boyu onun için en büyük dezavantaj. İleride mutlaka boylu poslu bir forvet olması gerekiyor. Ya da ona sürekli destek olacak hücum hattı. Kısa boyu bazen dezavantaj olsa da hız ve çabukluk konusunda ona ekstra özellik kazandırıyor. Ancak Avrupa macerasında bu onu yine de zorlayacaktır.

7-Daniel Emmanuel Luduena



Santos Laguna’nın orta saha yükünü çeken oyuncu. Onun da aynı takım arkadaşı ve eski vatandaşı Matias Vuoso gibi Meksika vatandaşlığına geçip, Meksika ulusal takımı için oynaması bekleniyordu. Ancak gerçekleşemedi. Luduena orta sahada oynuyor ve hücumcu bir oyuncu olduğu kadar mücadeleci de birisi. Serbest vuruşlarda ve uzaktan şutlarda çok etkili. Aynı zamanda golcü de. Onu en mantıklı kılan yanı bu sene sonunda sözleşmesinin sona eriyor oluşu. 27 yaşında ve 1.74 boyunda. Avrupa için geç bir yaş değil, üstelik oyun stilinin de Avrupa’ya uyum sağlayacağını düşünüyorum. Ancak Amerika kıtası dışına hiç çıkmadı. Olası bir uyum sorunu yaşar mı, dil ve kültür olarak bilemiyorum.

6-Edgar Ivan Pacheco



Atlas takımı şu anda Deportivo’da oynayan ünlü Guardado’yu yetiştirmiş takım. Sol kanatta fırtına estiren Guardado’dan sonra sağ kanadı esir alacak oyuncuyu yetiştirmesi de uzun sürmedi Atlas’ın. Pacheco henüz çok genç 19 yaşında ve 2 sezondur şans bulmaya başladı. Meksika genç takımlarında oynarken dikkat çekmeye başalmıştı zaten. Bu yazın Kolombiya’ya karşı oynanan hazırlık maçında ilk defa A milli takımın formasını da giydi. O maçı canlı olarak seyretmiştim. Yedek ağırlıklı bir kadroyla çıkmıştı Meksika ve aslında beklenen oyunu da ortaya koymamaıştı. Zaten o maç için bütün gözler Barça’nın yeteneği Jonathan Dos Santos’un üstündeydi. Ama fiziği kuvvetli, uzaktan etkili şut atabilen bir oyuncu her zaman iş yapabilir. Pacheco’ya dikkat.

5-Salvador Cabanas



Nasıl ki herkes Ochoa dediğinde ısrarla Corona diyorsam, Suazo dendiğinde de Cabanas derim her zaman. Paraguay’ın über forvet hattının bir oyuncusu olan Cabanas uzun yıllardır Meksika’da. Yaşı belki 29 oldu ama hala atıyor efendim durduramıyoruz. İnanılmaz bir forvet. İlk gören birisi bu güreşçinin sahada ne işi var diyebilir. Ya da hafif göbekli görüp birakolik damgası vurabilir. Ta ki seyredene kadar. O boy ve kilo oranına göre hızlı, bitirici bir forvet. Forvet diye aldık gol makinesi çıktı diyorlardır sanırım America CF yöneticileri. Jaguares yöneticileri ise kafalarını taşa vuruyordur. Sözleşmesi 2013 yılına kadar devam edecek. Ama forvetin ve golcünün tanımı yapmam istense Cabanas derim. Başka da söze gerek yok.


4-Johnny Magallon



Meksika ve Chivas defansının vazgeçilmez ismi. Üstün top tekniği, kesiciliği ve oyun zekasıyla çoktan en iyi savunma oyuncuları arasına girdi. Ancak 28 yaşına kadar Avrupa transferi yapamaması bana hep ilginç geliyor. Üstelik Chivas’tan takım arkadaşı ve stoperi beraber oluşturdukları Maza Rodriguez PSV’ye gitmişken onun kalması çok daha ilginç bence. Maza’dan çok daha kaliteli bir oyuncu kesinlikle. Aynı zamanda zorda kalınırsa sağ bekte de oynayabilir. Önümüzdeki Dünya kupasında dikkatle izlemenizi tavsiye ederim. Hem tekmeye kafa sokan hem de oyun kurabilen, pas dağıtan bir stoper bulmak kolay değil.


3-Enrique Esqueda



İlk 3’e biraz daha genç isimleri ve gelecek vaat edenleri ayırayım istedim. Tabi onları da yazmak kolay değil. Bazı isimleri dışarıda bırakmak zorunda kaldık ama ileride başka makalelerde inceleriz onları da. America Cf Meksika’nın zengin takımıdır. Genelde kaliteli ve ünlü isimleri kadrosuna katar. Para yönünden bir sıkıntıları yok. Ama bu kaliteli ve tanınmış isimlerin kadroya dahil edilmesi altyapıdan genç oyuncuların yetişmediği anlamına gelmesin. Yani ülkemizdeki bazı takımlarda olduğu gibi para var, ne gerek var altyapıya mantığı yok orada. Memo Ochoa altyapıdan çıkan bir kalecidir mesela. Yine böyle yetenekli bir isimden bahsedeceğim sizlere; Enrique Esqueda. Sağ açık mevkisinde oynayan oyuncu 21 yaşında ve yavaş yavaş forma şansı bulduktan sonra Apertura 2009 ile beraber takımın vazgeçilmezi oldu. Hızlı, tenik bir kanat oyuncusu. Şu an için tecrübesiz gibi gözükse de Meksika ulusal takımı ile de 4 maça çıkıp 1 gol attı. 2010 Dünya kupası için Aguirre’ye göz kırpanlardan. Ama işi de kolay değil tabi. 


2-Javier Hernandez



İşte Apertura 2009 ile patlama yapan bir forvet. Patlama demek az kalır sanırım. Clasura 2009 ile beraber Chivas’ta ciddi dakikalar almaya başlamıştı ama bu kadar kısa sürede bu kadar aşama kaydetmesi inanılmaz gerçekten Javier ‘’Chicharito’’ Hernandez’in. 1.73 boyunda, 63 kilo ve 21 yaşında. Apertura’da tam 11 gol attı. Chivas’ın eski günlerini mumla aradığını düşünürsek müthiş bir grafik. Clasura 2010’a biraz daha iddialı olacak Chivas’ta çok daha iş yapacaktır kanımca. Aynı Pacheco gibi o da Kolombiya’ya karşı yapılan hazırlık maçında milli formayı sırtına ilk kez geçirdi. Belki bu Dünya kupası kadrosu için tercih edilmeyecek ama bu formunu devam ettirir ve beklentileri boşa çıkarmazsa uzun yıllar Meksika’nın forveti olacaktır.

1-Victor Manon



Meksika futbolu kaliteli ve Dünya çapında bir futboldur, ligi de kaliteli derim her zaman. Brezilya gibi yumuşak bir lig değil kesinlikle. Sadece A milli takımları da değil her yaş grubundan takmları da üst sıralara yerleşmeye başladı Meksika’nın. En son Nijerya’da yapılan Fifa 17 yaş altı turnuvasında Meksika Brezilya’yı yenip gruptan turnuvanın şampiyonu İsviçre ile beraber çıkmıştı. Favori Brezilya ise gruplarda veda etti turnuvaya. Daha sonra G.Koer akrşısında çok şanssız bir maç geçiren Meksika, normal süresi 1-1 biten maçta penaltılarla G.Kore’ye elenmişti. İşte o takımın kaptanı Victor Omar Manon idi. Meksika ligi istatistiklerine baktığımız zaman ilk maçında Apertura 2007’de sadece zaman geçirmek için 2 dakika oyuna girebilmiş. Clasura 2008’de hiç süre almamış, Apertura 2008’de 62 dakika oynamış, Clasura 2009’da 67 dakika ve Apertura 2009’da 28 dakika. Bu sürelere bakarak ne izledin de, ne gördün de bu adamı 1 numaraya koydun diyenler olabilir. Ancak genç takımlarda izlediğim maçları ve yeteneği beni çok umutlandırıyor. Yaşı zaten çok genç daha; 17 yaşında. Yavaş yavaş Pachuca’da da aldığı süreleri uzatacağını düşünüyorum. Tabi önünde oynayan Mendivil ve Cacho gibi isimleri şu aşamada kesemez belki ama tecrübe açısında hem onlardan bir şeyler öğrenebilir hem de takıma ısınabilir. 


İşte Meksika’dan yaptığım liste bu. Aslında bazı isimleri dışarıda bıraktığımdan içime sinmedi tam. Ama ilerleyen günlerde belki bir liste daha yapabilirim. Hatta haftaya bu işe başlamışken Şili ligi ile devam edeceğim. Böyle hepsini bir araya toplamak daha hoş oluyor.

28 Aralık 2009 Pazartesi

''Barça''ladı


Bu başlığı hep atmak istemişimdir güzide medyamıza özenip. Ama dün Barcelona Real Madrid'i kelimenin tam anlamıyla parçaladı. Baştan sona o kadar rahat bir karşılaşma oldu ki -Rıdvan ekolüne geçiş-çıkart Real Madrid formasını Mutlu Akü Selçuk Üniversitesi oynuyor sanırsınız Barcelona'nın karşısında. Maç sonucu 79-57 Barça lehineydi ama daha da farklı olabilirdi. Tabi Real Madrid'in önemli eksiklikleri vardı, onu bir kenara atmayalım. Ama tam kadro çıksalar bile ben bu Barcelona ve Rubio ile başedeceklerini sanmıyorum. Rubio demişken, bu adam olmuş. Sene sonunda bonservis sorunu çözülsün de NBA'de izleyelim artık. Eğer biraz şut ve fizik olarakta gelişirse orada da kimse tutamaz onu. Nash ve Kidd sonrası olmadık yerlerden asist çıkaran ve yanındakileri kral yapan bir Guard daha göreceğiz. Hele dün öyle bir slalom yapıp basket attı ki anlatılamaz.

Real Madrid'de sorunlar bence çok. Aynı futbol takımları gibi toplama takımlar herşeyden evvel. Bazı mevkilerde eksiklikleri var. Üstelik yeni transfer Jaric'in takıma ne katacağı da tartışılır. Barcelona ise bu sene futbol takımıyla yarış içinde. Bütün sezonda sadece 1 mağlubiyet aldılar. O da kendi liglerinde G.Canaria'ya karşı.  Nedir bu spor camiasının Barcelona'dan çektiği. 

27 Aralık 2009 Pazar

El Clasico


Bu sefer basketbolda karşı karşıyalar. Saat 21:30'da TRT 3'te canlı yayında. Kaçırmamak lazım bu dev randevuyu.

25 Aralık 2009 Cuma

Herkesin Hayalini Gerçekleştiren Kaleci: Cengiz Biçer


Türkiye'de arkadaş arası sohbetlerde senelerdir kullanılan bir geyik muhabbeti vardır; '' Hacı Liechtenstein'da doğsak kesin futbolcuyduk şimdi.'' diye başlar mutlaka arkadaşın biri lafa. ''Manavı, kasabı toplayıp oynatıyorlar olm'' devamıdır genelde o cümlenin. İşte o hayali gerçeğe dönüştüren bir oyuncudan bahsedeceğim sizlere. Belki Barcelona'ya transfer olup rekor sayıda kupayı kucaklamadı kendisi ama başka bir ülkede Samsunlu bir ailenin oğlu olarak doğdu ve orada futbol hayatına başladı.

Cengiz Biçer 1987 yılında İsviçre'de Dünya'ya gelmiş. Doğum yeri olan Grabs, İsviçre'nin St. Gallen kantonuna bağlı ancak Liechtenstein'a çok yakın ve hemen sınırda bir şehir. Futbola da burada başlayan Cengiz kısa sürede başarılı olunca Liechtenstein 21 yaş altı ulusal takımında forma giymeye başlamış. Kendisi şu anda Liechtenstein ulusal takımının 2. kalecisi durumunda ve geçtiğimiz sezon Samsunspor'a transfer oldu. Şu an için çok fazla forma şansı bulamamış durumda. Bu sene sadece 3-3 biten Samsunspor-Karabükspor maçında forma giymiş. 

Belki büyük umutlarla Türkiye'ye transfer olmadı. Belki hedefi çok yükseklerde değil. Belki formasını giydiği ulusal takım uzun yıllar galibiyet bile alamayabilir. Ama kabul edelim ki ilginç bir hikayesi var Cengiz'in. 2016 Türkiye Avrupa şampiyonası elemelerinde Liechtenstein Ulusal takımının kalesinde Cengiz'i görebiliriz belki, kim bilir?

Malzemeci Kurbanları #9

Don Hutchison

24 Aralık 2009 Perşembe

2010 Afrika Uluslar Kupası - Angola


2010 Afrika uluslar kupası 10 Ocak-30 Ocak 2010 tarihleri arasında Angola'da başlayacak. Afrika'nın büyüğünü belirleyecek bu turnuva her zaman Avrupa takımlarının kabusu olmuştur. Turnuvaya katılan oyuncularını yollayıp sıkıntıya düşen çok takım oluyor. Ama bizim gibi liglerde devre arası uzun tutulduğundan bu eksiklik nispeten az hissediliyor. Tüm takımlar kadrolarını açıkladığında kadro bazında değerlendirmeleri ve oyuncu yorumlamasını yapacağım. Şimdilik takımlar üzerinden grupları değerlendirmek istedim önce. 

4 grupta 16 takım mücadele edecek. Turnuva 10 ocakta Angola-Mali maçıyla açılacak. Gruplar ise şöyle;

A Grubu:

Angola

Mali

Malawi

Cezayir

B Grubu:

Fildişi Sahilleri

Burkina Faso

Togo

Gana

C Grubu:

Mısır

Nijerya

Mozambik

Benin

D Grubu:

Kamerun

Zambiya

Gabon

Tunus

Fildişi Sahili zor kura çekme işini buraya da taşımış. İlk gözüken o. B grubu müthiş bir mücadeleye sahne olacak. Fildişi'nden sonra grubun favorisi tabi ki Gana. Ancak Adebayor'lu Togo'da ilk 2'ye girmeye uğraşacaktır. A grubunda ev sahibi Angola ve Cezayir favori gözükse de Mali'yi unutmamak lazım. Çok yeteneki isimleri mevcut. Dediğim gibi kadrolar tam açıklanmadığı için isim yorumuna giremiyorum ama Mohamed Sissoko, Fredric Kanoute, Mahamadou Diarra, Seydou Keita, Mamadou Samassa ile belki de turnuvanın favorisi olabilirler.  C gurubunda bir önceki şampiyon Mısır ve Nijerya öne çıkıyor. Onları Sessegnon'lu, Omotoyossi'li Mali biraz zorlayabilir. Ancak sürpriz olmadan Mısır ve Nijerya rahat çıkar tahminim. D grubu en rahat grup bana göre. Tunus ve Kamerun'u azıcıkta olsa zorlayacak takımlar değil Gabon ve Zambia. 

Ülkemizden de bu turnuvaya katılacak epey futbolcu olacak gibi. Kadrolar tam açıklandığında kesin bir sayı belli olur. Şimdilik Abdul Kader Keita, Roguy Meye, Lamina Traore, El Saka, Koffi Anderson, Ali Zitouni, Rigobert Song, Souleymanou gibi isimler muhtemelen takımlarının formasını giyecek.

Güzel ve zevkli bir turnuva olacağı kanısındayım. Süper ligsiz günlere ilaç gibi gelecektir.

21 Aralık 2009 Pazartesi

Copa Mustang II Şampiyonu İ.Medellin



Kolombiya futbol ligi Copa Mustang'in ikinci ayağı, yani bir nevi Clasura'sı  sonuçlandı. Finalin ilk maçında deplasmanda İndipendiente Medellin, Atletico Huila'yı Jackson Martinez'in güzel bir aşırtma golüyle 1-0 yenmişti. Artık her şey rövanşa kalmışken Huita ilk yarının sonlarında bulduğu golle umutlandı. 69. dakika da sahneye çıkan ve Huita'nın umutlarını azaltan gol yine Jackson Martinez'den geldi. Bu golden hemen sonra bu sefer rövaşatayı tam vuramayan Martinez'in topunu Mosquera tamamladı ve 5 dakikada bütün maçın seyrini değiştirdi. Huila 83. dakikada bir gol daha bulsada bu yeterli olmadı ve kupa Medellin'e gitti.

Geçen yıl Copa Mustang II'de çok kötü bir sezon geçirmişlerdi. Bu seneki şampiyonluk onlara biraz nefes aldırır. Jackson Martinez ise gümbür gümbür geliyor. Onu takip etmeye başladığımda yedekten giren bir oyuncu iken şimdi milli takımın da vazgeçilmez ismi oldu. Hava toplarında etkili, boy, pos var, dribling yapabiliyor, son vuruşları iyi. Her şeyiyle komle bir forvet. Tabi onu ilk yazdığım sıralardaki fiyatı 500 bin dolar civarında iken şimdi 5 milyon dolar civarında. İstatistikleri artarken haliyle bonservis fiyatı da arttı. Tek şanssızlığı bana kalırsa Kolombiya'nın Güney Afrika 2010'da olmayacak olması.

20 Aralık 2009 Pazar

Bofo Tekrar Chivas'ta


Efsane yerine döndü. Bofo ile Chivas anlaştı ve Clasura ile birlikte 100'ü tekrar sahalarda göreceğiz. Bonservis olarak 1 milyon euro ödenmiş Jaguares'e. İyi bir anlaşma olduğunu söylememize bile gerek yok. Eski kadro toplandı yavaş yavaş, yeni gelen genç yeteneklerde var. Artık Chivas için de yukarılara oynama zamanı geldi. Clasura ile birlikte tekrar dönüş yaparlar diye tahmin ediyorum. 

17 Aralık 2009 Perşembe

Müdahele!!!





Bugün hangi haber sitesini ve televizyonunu açsam Tekel işçilerine yapılan müdahaleden!! bahsediyorlardı. Müdaheleymiş bunun adı. Provakatörler varmış, kışkırtma varmış. Babam da bir tekel emekçisi olarak çalıştı yaklaşık 30 sene, memurdu o. Orada eylem yapanların neler hissettiğini az çok anlayabiliyorum. Gerek çalışırken gerekse emeklilik hayatında babamın neler yaşadığını biliyorum çünkü. Şimdi devletin verdiği 3 kuruşta çok gelmiş olacak ki fabrika kapatılmaya, insanlar işsiz bırakılmaya başlanmış. Ya da gel 500 liraya çalış diye dayatılıyor. Neyse demagojiye girmeyelim(hükümet öyle diyor) ancak biber gazı yiyen, coplanan, göz altına alınan, kötü muameleye maruz kalan, bu Ankara soğuğunda kendini göle atanlara geçmiş olsun diyelim. Bu baskılar onları yıldırmasın, haklarını alana kadar kendi pankartlarında da dedikleri gibi; ''Ölümüne direniş.''

''El Pueblo Unido Jamas Sera Vencido''


15 Aralık 2009 Salı

Apertura Şampiyonu Monterrey


Meksika'da Apertura heyecanı müthiş bir finalle sonuçlandı. Monterrey'in sahasında oynanan ilk maçta gol yağmuru vardı. o maçı 4-3 kazanan Monterrey avantajlı olarak ikinci maça çıkıyordu. Ancak Cruz Azul'un sağı solu hiçbir zaman belli olmaz. Ülkenin ekol kulüplerinden. Hıncal,  Meksika'da olsa Azul'un formasını koy yine şampiyonluğa oynar der. Öyle bir takım Cruz Azul. Ama finalin ikinci ayağında da Monterrey üstünlüğü vardı. Hızlı başladıkları maçta Suazo'nun müthiş asisti ve Aldo De Nigris'in mükemmel kafasıyla 1-0 öne geçtiler. İşte ondan sonrası duygu dolu.

Aldo golü atınca formasını çıkardı ve atletinde abisinin resmi vardı. O anda ben bile zor tuttum artık kendimi.  Golü ve şampiyonluğu kısa süre önce kaybettiğimiz abisine hediye etti.

Cruz Azul 77'de  köşe vuruşundan beraberliği sağlayınca acaba dedim ama 90. dakikada Suazo işi bitirdi. Monterrey yine başarılı bir sezon geçirdi. Clasura'da da favori olacaklar ama bu kadroyu ne kadar ellerinde tutabilirler bilemiyorum. Ayrıca diğer takımlar da transfer çalışmalarına yavaştan başladı.

Chivas anyayı konyayı iyica anladıktan sonra Bofo'ya geri döndü. Şu anda tekrar geri almak istiyorlar. Efsane geri dönüyor diyebiliriz kısaca. 

2010 Dünya Basketbol Şampiyonası Kuraları


2010 Dünya Basketbol Şampiyonası kuraları bu sabah çekildi. Tabi bu organizaasyonsa kolay zor rakip yoktur gibi muhabbetler başlar şimdi. Ancak Türkiye'nin grubu orta halli bir grup oldu. Bu grupa ilk 4'e gireceğimizi düşünüyrum. Diğer takımlardan ziyade bizim oynayacağımız oyun dah önemli. Tanjeviç'e rağmen ev sahibi olmanın avantajı ile başarılı olabiliriz bu organizayonda. İlk torbadan Yunanistan'ı çekmek biraz avantaj oldu. Yunanistan kesinlikle kolay bir rakip değil. Ancak ABD, Arjantin ve İspanya'yı düşündükçe Ynanistan ile biraz daha başa baş oynarız diye düşünüyorum. 3. torbadan ise Porto Riko geldi. 2002'de çok şanssız bir mağlubiyet almıştı onlara karşı. Rövanş vakti geldi. 4. torbadan Rusya, 5. torbadan Çin oldu rakibimiz. Rusya wild card ile katıldı turnuvaya. Ama kesinlikle çok zorlu rakip. Onlarla olacak maçımız bence grupta sıralamayı direkt etkileyecek. Çin ise Yao Ming etkisiyle biraz tehlikeli gözükse de yeneceğimizi düşünüyorum. Son torbadan ise futbolda esip gürleyen Fildişi sahili var. Tabi basketbolda herhangi bir iddiaları yok. Çok alt seviye bir takım, rakibimiz olamazlar. Genel itibarıyla bakarsak iyi bir oyunla 2. sırada bitiririz bence grubu. Tabi bunu ev sahibi olmanın avantajı ile yazıyorum. 

ABD ve Brezilya'nın İstanbul grubuna düşmesini çok sevindim. NBA yıldızlarını canlı canlı seyredeceğiz ilk turda da. Varejao'ya ise laflar hazırladığımı başka bir konuda belirtmiştim. Bu çirkefi de merakla bekliyorum. Ama Nowitzki ilk turda çok uzaklara düştü. İlerleyen turlarda göreceğiz artık.

A Grubu (Kayseri); Arjantin, Sırbistan, Avustralya, Almanya, Angola, Ürdün
B Grubu (İstanbul); ABD, Slovenya, Brezilya, Hırvatistan, İran, Tunus
C Grubu (Ankara); Yunanistan, Türkiye, Porto Riko, Rusya, Çin, Fildişi Sahili
D Grubu (İzmir); İspanya, Fransa, Kanada, Litvanya, Yeni Zelanda, Lübnan

11 Aralık 2009 Cuma

Halil Çolak



Adı: Halil Çolak
Mevki: Forvet
Yaş: 20
Doğum Tarihi: 29.09.1989
Boy: 1,76
Oynadığı kulüp: Go Ahead Eagles ( Hollanda )


Bu sezon Hollanda 2.liginde kendini epey gösteren bir oyuncu. Şimdiye kadar attığı 10 golle takımını sırtlamış vaziyette. Şimdilik biraz gözlerden uzakta ama yakında adını daha çok duyarız diye düşünüyorum.

7 Aralık 2009 Pazartesi

2010 Kış Olimpiyat Oyunları




2010 kış olimpiyat oyunları Kanada'nın Vancouver şehrinde, 12 Şubat tarihinde başlayacak. Ülkemizde kış oyunları pek ilgi görmüyor. Gerçi olimpiyatların da ne kadar ilgi gördüğü tartışılır. Olimpiyat oyunları devam ederken yüzmede, atletizmde rekorlar kırılırken ''Totti Fener'de, Adriano Galatasaray'da'' başlıklarını atmayı daha uygun görüyor ülkemiz spor basını. Tabi basını bu kadar umarsamaz olan ülkeden de haliyle fazla katılım olmuyor oyunlara. Hele ki kış oyunlarına. 

Benim bildiğim kadarıyla şu ana kadar 2 sporcu ile katılacağız. Artistik patinaj'da Tuğba Karademir ve Cross'ta Kelime Aydın ile. Kelime Aydın adını belki ilk kez duymuşsunuzdur. Bu gayette normal bende adını yazılı basınımızda duymadım zaten. Kendisi kış oyunlarına Türkiye adına katılan ilk kadın sporcu. Ayrıca Vancouver ile birlikte üstüste 3. kez bu oyunlarda ülkemizi temsil edecek. Tuğba Karademir'i ise hepimiz tanıyoruz.

Belki benim bilmediğim ve duymadığım bir kaç sporcu daha katılacaktır oyunlara. Ancak başlamasına az bir zaman kala ülkem medyasından takip etmeye kalksak bu organizasyonu ''Aaa olimpiyatlar mı var bu sene'' deriz muhtemelen. Böyle bir ilgisizlik ve vurdumduymazlık var.

Tabi sadece medyaya atmak olmaz bu suçu. Bu ülkede bir olimpiyat komitesi ne işe yarar onu da sormak lazım. Herkesin vergisinden kesilen paralarla ne yaparlar onu sorgulamak lazım. Pardon efsane bir olimpiyat stadı yapmışlardı değil mi? 

Genç nüfusu ile bu kadar övünürken, Avrupa yaşlandı geyikleri çevirirken kış oyunlarına katılan sporcu sayımız bir elin parmakları kadar olması garip değil mi? Sporcu yetiştirmek, sporu desteklemek bu ülkede neden bu kadar zor. Yüzme yarışlarında olimpiyat 45. olup Türkiye rekoru kırıldı haberlerini okuduğumda midem bulanıyor. Avrupa'nın, Dünya'nın 30 sene önce kırdığı rekorları daha ancak kıran yüzücülerimiz var. Atletizm deseniz yabancılara bel bağlamış vaziyette. Jimnastikte zaten yokuz. Bunlar olimpiyatların 3 ana branşıdır. Halter, Güreş gibi güce dayalı sporlarda başarılı olamasak tahminen oradan da eli boş döneceğiz.

Alp disiplini, Kayakla atlama, Biatlon, Curling, Buz hokeyi gibi branşlarda temsilcimiz bile olmayacak. Acaba bunu Milli olimpiyat komitesi, Spordan sorumlu devlet bakanlığı, Gençlik ve Spor genel müdürlüğü kendisine soruyor mu? Biz en az 3 çocuk dedik ama alın kendiniz yetiştirin, kaydırağın tepesinden kuma atlayarak kış olimpiyatlarına hazırlayın mı diyorlar merak ediyorum.

Ufak bir not: 1924'ten beri yapılan kış olimpiyat oyunlarında Türkiye tek bir madalya dahi alamamıştır.

6 Aralık 2009 Pazar

Hüseyin Ne Oluyor...


Galatasaray maçları ile alakalı fazla yorum yazmam, hakem hakkında da yazmam. Bugünkü İ.B.B. maçında 2. golü bulamayınca puan kaybı yaşadık. Burada bütün suçu hakeme yıkmak doğru değil. Ancak öyle bir pozisyon var ki beni benden aldı. Ben hayatımda binlerce, onbinlerce maç izledim bu kadarını çok az gördüm. Hüseyin Göçek eğer şu pozisyona orta sahadan, ceza sahasının oradan filan kale atışı verse tamam deriz. Ancak yarım metreden bu pozisyona kale vuruşu vermek için ya art niyetli olacaksın ya da gözlerin 8 numara bozuk olacak. 2 durumda da hakemlik yapılamayacağı için federasyon ve hakem kurulu gereğini yapsın. Gerçi şıracının şahidi bozacı.

Hüseyin ne oluyor...

3 Aralık 2009 Perşembe

2010 Dünya Şampiyonası


2010 Fifa Dünya kupasının kura çekimi yarın yapılacak. Çeşitli spor sitelerinde ve bloglarında futbolun en büyük organizasyonu ile ilgili yazılar mevcut. Ancak ben başka bir konuya değinceğim. Ülkemizde yapılacak 2010 Fiba Dünya Basketbol Şampiyonasına. 

2005 yılında bu turnuvayı düzenleyeceğimiz açıklanınca herkes gibi sevinçten uçmuştum. Dünya'nın en önemli basketbolcularını bir arada görme olanağımız olacaktı. Bu basketbolseverler için bulunmaz bir nimet aslında. Ancak o günlerde bile kafamı kurcalayan ve beni sıkıntıya sokan bir şey vardı. Biz organizasyon düzenlemesinde o kadar da başarılı bir ülke değiliz maalesef. Ülkece genimizde bulunan her işi son dakikaya bırakma huyu başımıza çok iş açıyor. Bu turnuvayı aldığımızda ilk hava atışı yapılırken son çiviyi çakarız diyordum. Ancak işler daha da kötü durumda.

Önce turnuvanın bir ayağı Antalya'da iken Kayseri'ye alındı. Çünkü Antalya'da yapılması beklenen salon bırakın yapılmayı arsası bile bulunamadı. Ankara ayağı için de benzer durumlar söz konusu hala yeni salonun yapılması bekleniyor ama şu saatten sonra onun da yetişmesi mucizelere bağlı. Sanırım Disneyland yapımı ile meşgul sorumlular. İstanbul için ise yine yeniden Abdi İpekçi var. İzmir'de ise Halkapınar'daki salon. 

NBA yıldızlarını ülkemize getirecek olan bu turnuvada sanırım ilk şoku onlar yaşayacak. Çünkü şu an itibarıyla fiyasko durumdayız. Salonlar yetersiz, yeni yapılması gereken salonlar yapılmamış. Tam bir keşmekeş durum söz konusu. Her hafta E-posta kutuma düşen 2010 bültenini, acaba yeni bir gelişme var mı salonlarla ilgili diye açıyorum ama hep hüsran. Biletler ön satışa kondu bile ancak basketbolseverler maçları nerede izleyeceklerini bile bilmiyorlar tam. Ya da daha doğru bir ifade ile gittikleri salonda ne ile karşılacaklarını bilmiyorlar. 2001 Avrupa şampiyonasından beri yapılan bir yenilik, bir düzenleme yok. O turnuvayı çadır salonlarla ufak düzenlemelerle atlatmıştık. Bakalım bu sefer nasıl atlatacağız.

Böyle büyük bir organizasyona bu kadar ilgisiz, bu kadar acemice yaklaşan profesyonellerimiz olduğu müddetçe biz nasıl olimpiyatlara ev sahipliği yaparız bilemiyorum. Ama doğru ya mükemmel bir olimpiyat stadımız var bizim...

1 Aralık 2009 Salı

24 Kasım 2009 Salı

Galatasaray Savunmasındaki 2 Sorun


Galatasaray Frank Rijkaard’ın gelmesi ile başka bir futbol kültürüne adapte oluyor. Şu sıralar aslında bunun sıkıntılarını yaşıyoruz. Savunma, orta saha, hücum anlamında komple bir değişiklik mevcut aslında. Savunma olarak her ne kadar 4’lü modern anlayış bozulmasa da oyuna bakış açısından bir değişiklik var. Ancak bu anlamda 2 tane yanlış görüyorum. Rijkaard eleştirisinden öte genel anlamda bir takım eleştirisi olacak benimkisi. Savunmamızdaki 2 soruna parmak basmak lazım.

1- Rijkaard’ın ilk geldiği günden beri söylediği ve takıma uygulattığı bir şey var. Oyunu ne şartta olursa olsun kısa paslarla başlatmak istiyor. Daha doğrusu uzun pasları yani ülkemizdeki deyimiyle şişirme pasları kesinlikle istemiyor. Tabi buna olumlu yaklaşabiliriz ilk başta. Ancak kale vuruşları dahil tüm savunma organizasyonları böyle başlatmak bana göre sıkıntı yaratıyor. Savunmamız genel olarak pas yeteneği ve tekniği üst düzey oyunculardan kurulu değil. Keza defansif orta saha oyuncularımızda da bu özelliklerin olduğunu söyleyemeyiz. Leo Franco kaleci vuruşlarını hemen önündeki oyunculara oynadığında buradaki savunma adamları bazen bocalıyorlar. Hemen önlerindeki Mehmet, Mustafa ve Ayhan’a pas aktarsalar bile Galatasaray ileriye çıkmaya zorlanıyor. Van Bronckhorst, Marquez, Puyol, Belletti dörtlüsü ve önlerinde Xavi, Deco varken belki ileriye vurulmadan kısa paslaşmalarla hücuma çıkmak etkili olabilir. Topun takımda olması ileriye öylesine kale vuruşu yapılmaması gayet mantıklı o düzende. Üstelik rakip stoperlerin de yine benzer özelliklere sahip olduğunu ve kolay top kaybetmeyeceğini de hesaba katarsak kesinlikle paslaşmak çok daha akıl karı. Ancak Galatasaray savunması ve orta sahası bu kısa paslaşmalarla ileriye rahat çıkamıyor. Ayrıca olası pas hatalarında top kaleye daha yakın olduğundan daha da tehlikeli pozisyonlar veriyor rakibe. İleriye doğru atılan uzun paslar ve orada yapılacak etkili pres teknik düzeyi düşük stoperlerin oynadığı Türkiye’de zaman zaman daha etkili olabilir. Kaldı ki rakip sahada yapılacak bir pas hatası da savunmanın hazırlıksız yakalanmasını engeller. Bu eleştirimden topu şişirerek oynamamız gerektiği çıkmasın. Ancak Türkiye’deki futbol gerçeği ile Avrupa’daki futbol gerçeğini de ayırt etmemiz gerekir. Kimi zaman ileriye doğru atılacak paslar ülkemizde çok daha etkili olacaktır. Savunma ve orta saha topu oyuna sokmakta başarısız ise her topu illa ki kısa pasla ileriye aktarma düşüncesi bana göre başarılı olamaz. Kaldı ki Galatasaray bu yüzden çok tehlike yaşadı ve goller de yedi. Eğer Savunmaya Marquez gibi bir oyuncu gelir, orta sahada da gerektiği zaman savunmaya kadar gelip topu dağıtacak biri olursa o zaman her topu kısa oynayabiliriz. Ancak şu anki kadroda ve Türkiye’deki mevcut futbol koşullarında kale vuruşlarının, degajların ve savunmada kalan topların uzun paslarla da değerlendirilmesi gerektiğini düşünüyorum.

2- Galatasaray savunmasındaki 2. sorun bana göre seyretme sorunu. Özellikle köşe vuruşlarında arka direğe adam yerleştirmiyoruz pek. Bu kalecinin tercihidir, eleştirsem de bir şey demem. Ancak bizde şöyle bir şey oluştu ki çok çok tehlikeli. Orta yapılırken veya pas atılırken rakip futbolcu ile yan yana duran adamlarımız sonrasında bir anda ekranda gözükmüyorlar, kadraja bile giremiyorlar. Pozisyonu adete seyirciler gibi seyrediyorlar. Bu konuda en çarpıcı örneği Fenerbahçe maçından verebilirim. Fenerbahçe’nin sayılmayan golünde Lugano gidip koşarak topu ağlara yollarken 2 metre etrafında bile 1 tane oyuncumuz yoktu. Hakem ne karar verir onu bilemeyiz. Bizim yapmamız gereken orada koşarak en azından Lugano’nun topa rahat vurmasını engellemek. Ancak ne savunma ne orta saha ne de hücum oyuncularımız zorlamıyor. Resmen pozisyona dalarak seyrediyorlar. Bu iki şeyden kaynaklanabilir. Ya maça konsantre değiller ya da temel bir savunma anlayışı zaafları var. Kimi zaman konsantrasyon zaafından böyle şeyler olsa da Fenerbahçe maçı gibi yüksek atmosferli maçlarda da tekrarlanıyorsa bu, demek ki ortada bir savunma anlayışı zaafı var. En son Manisaspor maçında yenilen gol de zaten bunu gösteriyor. Ceza sahasındaki onca oyuncuya rağmen bırakın topa müdahale edecek adamı Simpson’ın rahat vuruşunu engelleyecek, onu bozacak 1 tane bile oyuncumuz yok. Fenerbahçe’den yenen ilk golde keza örnek gösterilebilir. Bu konu gerçekten sıkıntı yaratıyor. Bilhassa rakibin çok adamla geldiği duran toplarda.


22 Kasım 2009 Pazar

Öncesi ve Sonrası


3 Hafta Önce;

Maç boyu hiçbir şey oynamadınız hakeme kabahat buluyorsunuz, doğru düzgün pozisyonunuz bile yok, Keita'da tahrik olmayıp atılmasaydı kardeşim bize ne?

Bugün;

Penaltımız verilmedi, direkten topumuz döndü, Kazım'ın üstüne oynuyorlar, tahrik ediyorlar, 3. gol ofsayt vs.

İlginç...

19 Kasım 2009 Perşembe

Cezayir Dünya Kupasında


2010 Dünya kupası Afrika elemerinde son bileti kapmak için müthiş bir mücadele vardı. Hafta sonu oynanan maçı Mısır mucize bir şekilde 2-0 kazanarak işi uzatmıştı. O maç sonucunda iki takımında punları, averajları, attığı ve yediği goller eşit olunca Sudan'Da bir tek maç daha oynandı. Tıpkı Mısır'daki maçtan önce olduğu gibi yine olaylı bir maç öncesi ve sonrası yaşanmış. Açıkçası bizim İsviçre maceramıza benzettim Mısır'ın yaptıklarını. Onlar sadece saha içinde olay çıkartmadılar. Bu sebeple de fazla bir ceza ile karşıalşmazlar.

Her ne kadar Mısır ulusal takımını sevsem de bu turnuvaya Cezayir'in katılmasını istiyordum. Mısır kadro olarak daha güçlü bir takım. Mohamed Aboutrika,  Mohamed Zidan, Amr Zaki gibi çok etkili isimlere sahipler. Üstelik ulusal takımda oynatılmayan bir de Ahmet Hossam Mido var.  Eski bir Fransız sömürgesi olan Cezayir yetenekli oyunculara sahip aslında. Ancak bunların çok üst düzey olanlarını Fransa ellerinden kapıyor. Tek istisnası sanırım Karim Ziani. Ziani Fransa formasını giymeyi reddedip Cezayir adına oynamayı seçmişti, Karim Benzema'nın tersine. Takımın da en önemli kozu o zaten. Bir de daha önceleri ScoutGS'nin incelediği Nadir Belhadj gibi önemli isme sahipler. Takımın golcüsü ve en tecrübeli oyuncularından biri Rafik Saifi. Şu aralr iyi durumda olmasa da Lazhar Hadj Aissa'da dikkat çeken bir oyuncu.

Genel anlamda Cezayir'in resimdeki gibi kupa kaldıramayacağını bilsem de turnuvaya renk getireceklerini düşünüyorum. En büyük dileğim de Fransa ile aynı gruba düşmeleri. 

17 Kasım 2009 Salı

Güle Güle Dost Nigris


Geçen yıl hemen hemen bu zamanlarda, 30 Ekim günü Ankaraspor-Galatasaray maçını tribünden izlemiştim. Genel anlamıyla sıkıcı bir maçtı. Yenikent Asaş'ın çilesini çekmeye değecek bir maç değildi. Kendi kendime ne işin var, hem de kupa maçı için kalkıp gittin maça diye sormuştum. Ama bu sabah öğrendiğim bir haber yüzünden şu anda iyi ki o maça gitmişim diyorum.

Kuzey ve Orta Amerika futbolunu yakından takip ederim, bilenler bilir. Uzun zamandır Meksika ligini de çok yakından takip ediyorum. Takiplikten kastım sadece istatistiklere bakmak geçmek değil, maçları da canlı yayınlarda seyrediyorum 3-4 senedir. Gaziantepspor Antonio De Nigris'i ülkemize getirince de çok sevinmiştim. Almaguer ile Türkiye'deki imajı yerle bir olan Meksikalıların popülaritesini arttıracağına emindim. Öyle de oldu aslında. Gerk oynadığı oyun, attığı gollerle olsun gerekse gol sevinçleriyle. Onu herkes Kadıköy'de taktığı maske ile hatırlıyor. Ancak ben onu hep bize, Galatasaray'a attığı golden sonra kenardaki banka önce kendisi oturup sonra arkadaşlarını oturtması ve poz vermesi ile hatırlayacağım. İyi ki o maça gitmişim, iyi ki senin o gol sevincine canlı tanık olmuşum Antonio.

Son bir şey daha yazalım. Eğer bu kalp krizi genetik bir rahatsızlığın sonucu ortaya çıkmışsa- ki Meksika basınıa yansıyan kadarıyla öyle-, kardeşi Aldo De Nigris'in de sıkı bir kontrolden geçmesi şart. Eğer abisine söyledikleri gibi oynayamazsın derlerse de lütfen bizi üzmeden hayatı için kullansın seçim şansını.

15 Kasım 2009 Pazar

Aynı Nakarat


Bu akşam müthiş bir basketbol karşılaşması seyretti sporseverler. Galatasaray ile Fenerbahçe bu sefer parkelerde karşı karşıya gelmişlerdi. Galatasaray’ın pota altında sıkıntılı olduğu, Fenerbahçe’nin ise Solomon sonrası skorer sıkıntısı yaşandığı maçtan önce konuşulanlardı. Galatasaray maça senelerdir futbolcularda görmek istediğimiz ama göremediğimiz bir hırsla başladı Fenerbahçe karşısında. İnanılmaz bir mücadele vardı. Sürekli önde götürdüğümüz maçta son dakikalarda biraz hücumda bocalayarak Fenerbahçe’yi de oyuna ortak ettik. Tribünlerde 40 dakika boyunca müthiş bir destek vermişti takıma. Öyle ki televizyon kamerası bile yerinde sabit duramıyor, salondakiler ile ekrandaki seyirciler de birlikte zıplıyor, yıkıyordu salonu sanki. Maçın normal süresi berabere bitti ama asıl bu güzellikte maça yakışmayacak olaylar ondan sonra başladı.

Fenerbahçe benchinin arkasında yer alan fenerli 1-2 vatandaş Galatasaary tribünlerine laf atıp, el kol hareketlerinde bulununca ortam gerginleşti. Bu sırada kendini bilmez bazı densizler sahaya girip ortalığı daha da karıştırmaya uğraşıyordu. 40 dakika boyunca en ufak bir taşkınlığı olmayan seyirci bir anda bu raddeye nasıl geldi gerçekten şaşırtıcı bir durum. İşte provakasyon denecek bir durum varsa tam buna denir herhalde. 2 kendini bilmez densiz Galatasaray tribünlerini çileden çıkartıp kıvılcımı çakıyorlardı. Ancak biz Galatasaraylılar olarak bu provakasyonlara alışığız. Malum yeni biten bir derbi öncesi; ”Benim ayağıma bastılar ondan tepki verdim diyenlerle oynamıştık.”

Provakasyon karşı tarafın en iyi yaptığı olaydır her zaman. Mesela bir yöneticileri çıkıp gayet rahatlıkla biz böyle olay görmedik daha önce diyebilir. Hiç gocunmaz, kendini sorgulamaz. Sen niye seyircisiz maç oynuyorsun o zaman kendi sahanda diye soran da olmaz tabi. Efes pilsen’li oyunculara kim saldırdı diye soran olmaz. İbrahim Kutluay’ın tribünlere tıpkı bugünkü provakatör kadın gibi yaptığı orta parmağı hatırlamaz, Rasim Başak’ın yine bir derbide olay çıkarttığını hatırlamaz. Can güvenliğmiz yok diye haykırır da rakibin can güvenliğini kendi salonunda önemsemez.

Yarınki gazete manşetleri şimdiden bellidir. Yazılıp çizilecek olanlarda. Galatasaray’ın maçın büyük bölümünde üstün oynayıp eze eze aldığı galibiyet atlanıp olaylara odaklanılacak. 2 hafta önce;” Olayları boşverin siz sahada ne oynadınız da konuşuyorsunuz.” diyenler ortalığı yıkacak. Ama bu maçta kendisine bir yabancı madde atılmamasına rağmen yerlerde kıvranan Emir Preldzic konuşulmayacak. Oyuncularımıza saldırdılar denirken Fenerbahçe’li oyuncu Kinsey’in Galatasaray taraftarına yumruk atması konuşulmayacak. Semih’in soyunma odasına giderken yaptığı hareketler yayınlanmayacak.

Olsun biz alıştık artık Galatasaray taraftarı olarak. Her maç olay çıkartıp, her maç ortamı gerip bu gerginlikten nasiplenmek isteyenlerin taktiğine alıştık. Maalesef, çok üzücüdür ki bu oyuna gelen bir çok taraftarımız da bulunmakta ve oyuna gelmekte. O benchin arkasında yer alanlar kimlerdi ve ne amaçla oradaydılar acaba. Kinsey’in şu taraftarımıza yaptığının fitilini ateşlemek için mi oradaydılar?

Bu nakarat sıktı artık. Biz masumuz valla günahımız yok oyunları da şu bilgisayar çağında, tarafsız bilgilere ulaşmak kolayken yemiyor artık. Tamam bu olaylar konusunda sizler daha tecrübelisiniz, bizim gibi amatör değilsiniz. Olay çıkartıp çıkartmadık diyebiliyorsunuz veya medyayı kendinize çekebiliyorsunuz. Organize olduğunuzdan hiç çaktırmadan işi bitirebiliyorsunuz. Cem Yılmaz’ın gösterisinde tanımladığı gibi ”Profesyonel”i olmuşsunuz işin. Ama sıktı bu nakarat. Artık bırakın karşı tarafı kızdırıp, sindirip yenelim tarzında eski Roma’da bile olmayan ayak oyunlarını. 90′ların bir şarkısında dendiği gibi;

Aynı Nakarat

Hep aynı aynı

Yarısı bayat

Hep aynı aynı…

13 Kasım 2009 Cuma

Yazık lan!!

Çirkef Varejao ağzının payını almış dün gece. Öncesinde King!? James'de, Jermaine O'neill'den blok yiyince içimin yağları eridi. Ama yazık lan yine de adamlara. İnsan insana bunları yapar mı hiç.

Bu smacın posteri bulunup odaya asılmalı.

11 Kasım 2009 Çarşamba

Çakal!! Carlos



Aradan geçen yıllara rağmen pek değişen bir şey yok.


Not: Hakem bu pozisyonda kale vuruşu kararı vermiştir.

Jackson Martinez


Adı: Jackson Martinez
Doğum Tarihi: 03.10.1986
Doğum Yeri: Medellin, Kolombiya
Oynadığı Takım: İndipendiente Medelllin
Boy: 1.84
Mevki: Forvet

Kendisini bir 6 aydır filan takip ediyorum. 6 ay önce kendi takımında zaman zaman şans bulan ama bulduğu şansları iyi değerlendiren bir isim iken şu anda takımı İndipendiente Medellin'in vazgeçilmezi olmuş durumda. Ayrıca o zamanlar bu ismin yavaş yavaş yükseleceğini söylerken Kolombiya ulusal takımı için de önü açık diyordum. Fazla bekletmedi beni ve Kolombiya ulusal takımına da seçilmeye başladı. Ulusal takımda oynadığı ilk maçta da gol attı ve iyi oynadı. Şu anda Dünya kupalarına katılamamaları onun için bir dezavantaj.

Bir forvet olarak hızlı ve güçlü. Tek eksiği bence tecrübe. Hem hava toplarında hem de yerden etkiliydi benim izlediğim çoğu maçında. Yakında Avrupa'ya yol alır diyorum ben.

10 Kasım 2009 Salı

Enke'ye Dair


Ülkemize geldiğinde teneke bağlanıp yollanmıştı gerisin geriye. Medyamızın tek maçta yediği adamlardandır Robert Enke. Bu akşam saatlerinde intihar ettiği haberini öğrendim. ''Parası-pulu var, yediği önünde yemediği arkasında nasıl ölmek ister abi.'' sıradanlığına girmeyeceğim. Bazen insanlar karşılarındakilerin neler yaşadığını anlayamazlar, onlar için herşey yolundadır, güzeldir. Daha 1 maçla insan yargılayanların bu adamın niye bu yola girdiğini çözmesi imkansızdır. Karşısındakileri anlamak, tanımak zaman isteyen birşeydir. Hele ki futbol gibi oyun olmayan bir ''Hayat'' mevzu bahisse. İşte o ''zaman'' bazen insanı bitirir ve çaresiz bırakır. Kimse sizi çözemeden, anlayamadan gidersiniz, arkanızda sizi anlamaya çalışanları bırakarak.  Soren Kierkagaard ile bitirelim yazıyı.

Kendinizi asın ve pişman olun.
Kendinizi asmayın, onun için de pişman olun.
Kendinizi asın ya da asmayın, ikisi için de pişman olun.

İster asın ister asmayın, her ikisi için de pişman olun.
İşte sevgili dostlarım, tüm insan bilgeliğinin özü.


7 Kasım 2009 Cumartesi

İkiyüzlülük




Ülkemizde her kesimden insanın söylediği bir laf vardır; ''Batı'nın ikiyüzlülüğü.'' diye. Batı güya ikyüzlü de biz doğrucuyuz, dürüstüz. Bu satırları yazarken bile sinirlerim hala tepemde. Çünkü uluslararası hukuk kuruluşlarının soykırım suçlusu ilan ettiği, ülkesinde 300 binden fazla kişinin ölümünden sorumlu tutulan, küçücük kız çocuklarına askerlerinin önce tecavüz edip sonra kurşuna dizdiği Ömer El Beşir tekrardan ülkemizi ziyaret edecekmiş.

Geçen sefer geldiğinde VİP muamalesi gören şahıs muhtemelen yine öyle karşılanacak. Filistin'deki çocuklar ölüyor diye medya önünde zırlayan ''First Lady'' ve ''Siz çocuk öldürmesini iyi bilirsiniz.'' diyen başbakan ortalarda gözükmüyor pek. Sanırım onur konuklarını ağırlamak için meşguller. İslam konferansı'nın toplantısına katılacakmış soykırımcı beyefendi. Herhangi bir AB üyesi veya çağdaş ülkeye gittiğinden tutuklanıp yargı önüne çıkartılacak olan El Beşir bizim ülkemize gayet rahatlıkla geleceğini açıklayabiliyor. Çünkü burada devlet erkanı tarafından sevildiğinin farkında.

Yıllardır söylemişimdir. Asıl bizim ülkemizdeki ikiyüzlülerin, eğer müslüman olmasalardı ne Filistin ne de Bosna olayları umurunda olurdu diye. Bu sefer soykırım işleyenler müslüman olunca ağlanmıyor, üzülünmüyor demek ki. Darfur ile dayanışma geceleri düzenlenip, küçücük çoculara şiir okutulmuyor. Darfur'da katledilen hem de aşşağılıkça katledilen çocuklar, insanlar umurunda değil ikiyüzlülerin.

Bu adam yine elini kolunu sallaya sallaya gelir, Anıtkabir özel defterine imza attırılır, VİP muamelesi görürse ülkem adına utanç duyarım. Nasıl ki Sırp kasabı diye söyleniyorsa, nasıl ki İsrail'e çocuk katili deniyorsa Ömer El Beşir ve onun askerleri de çok daha aşşağılık birer katil ve çok daha aşşağılık birer kasaptır.

Save Darfur.