26 Ağustos 2009 Çarşamba

II. Louis II. Zafer


17 Mayıs 2000 yılında aldığımız Uefa kupasının macerasını anlatmıştık sizlere daha önce. İşte o efsane günlerin, o ağlamaklı günlerin ardından bir yaz günü Avrupa’nın küçük ülkesi Monaco’nun yolunu tutmuştu Galatasaray. Hayır ne kamp programı vardı ne de tatil. 

Los Galacticos, Avrupa Şampiyonlar Liginde Valencia’yı devirmiş Şampiyonlar ligi kupasını kaldırmıştı. Turuncular Real Madrid’le başlayacak şansızlık fırtınasını ilk o zaman yaşamışlardı. Cuper’in de ‘’Loser’’ etiketini yediği ilk maçtı. Bizim müthiş zaferimizden tam 1 hafta sonra 24 Mayıs’ta olan bu karşılaşmanın neticesinde Real Madrid ile Avrupa Süper Kupasında karşılaşacağımız kesinleşmişti. O sıralar maçı izleyenler ne fark eder abi Real gelsin daha iyi onlar, bir de onları yenelim diyorlardı birbirlerine. İşte o vaziyetteydi Galatasaray.

Uefa kupası zaferinin ardından teknik direktör Fatih Terim İtalya’nın ‘’İmportante’’ takımlarından Fiorentina’nın yolunu tutmuş, kupanın kazanılmasında önemli etkisi olan Hakan Şükür ise sorunlu bir şekilde İnter’e uçmuştu. Tabi Hakan Şükür uçarken Florya’ya başka bir oyuncu uçarak inmişti ondan sonra. Helikopter’den inen bu adam Avrupa gol kralı ‘’Süper’’ Mario Jardel’di. Sempatik tavırları ile gelir gelmez taraftarın gönlünde taht kuran Jardel, daha sonra unutulmayacak günlerde de en önemli imzası olan oyuncu olacaktı. Teknik adam olarak ise daha sonra sivri lafları ile tanınacak Hagi’nin memleketlisi Mircea Lucescu olmuştu.

Fahri Galatasaray taraftarı Monaco prensi Albert renk vermeden tribündeki yerini almış, şimdinin havalı ve paralı başkanı Florentino Pérez bu sefer kupayı aldık diye yerine rahat rahat oturmuş, hakem Günter Benko ne işimiz var yaz günü burada, neyse gelmişken 2 poker yaparız diyerekten kumarhanelere dalmış ama bütün parayı kaybetmiş, kalanınıyla da o sıralar ‘’İddaa’’ olmadığından 2 birasına Lennart Johansson ile iddiaya girmişti. 

II.Louis'de hava ve zemin futbol oynamaya müsaitti ve stadı bilenler için söylüyorum otoban tarafındaki kaleyi Galatasaray almıştı. Takımlar sahaya çıkarken Real Madrid müzesindeki tek eksik kupayı almanın, Galatasaray ise bir devi daha devirme peşindeydi. Benko düdüğünü öttürdüğünde Türkiye’de yine hayat durmuş, bu maça kilitlenmişti. Galatasaray maça çokta iyi başlamamıştı açıkçası. Dönemin yöneticilerinden Mahmet Cansun; ‘’Başkan bunlar bu maça önem vermez, arada biz bunlara öteleriz’’ diye düşünmüş ama kadroyu ve oyunu görünce iki adım geri atmıştı. Geri adım atmayan birisi varsa o da sahadaki Galatasaray ve oyuncularıydı. Küçük Hakan o sıralar Barça taraftarının ‘’tek sevgilisi!?’’ Luis Figo’dan sıyrılıp pasını Okan Buruk’a vermiş Okan’da topu bekletmeden tekrar Küçük’e atmıştı. O sırada ceza sahası içinde olan küçük’e Real Madrid’de bonus kontenjanından oynayan İvan Campo bodoslama girmiş ve penaltıyı yaptırmıştı. ‘Pe-nal-tı, bunun adı pe-nal-tı’ydı.’’ Topun gerisine bu sefer ‘’Commandante’’ Hagi değil Mario Jardel geldi ve vurdu. ‘’Jardel vuruyor ve gol, Jardel ve gol.’’

Golden sonra biraz toparlanmıştı Galatasaray ve oyuna dengeyi getirmişti. Roberto Carlos yine uzaklardan serbset vuruşlarla kaleyi yoklamakta ve Hagi’ye aklı sıra ayar vermekle meşguldü. Ancak karşısındakini iyi tanımayan ‘’Çakal’’ Carlos sonra ‘’Hareket yapma hareketin Allah’ını görürsün’’ diyen Hagi’den dersini almıştı. Pire gibi pıtı pıtı yerine dönen Çakal’ı o saatten sonra saha içinde göremeyen takım arkadaşları Monaco belediyesine giderek anons yaptırmıştı. ‘’ 1.69 boylarında, 27 yaşlarında, üstünde beyaz bir forma olan esmer, kavruk, kel kafalı bir Brezilya vatandaşı kaybolmuştur. Görenlerin insanlık namına Monaco belediye başkanlığına müracat etmesi öenmle rica olunur’’ anonsu bile fayda etmemiş, bu vatandaş 6-7 sene ortadan kaybolduktan sonra Kadıköy civarındaki Kurbağalıdere’de bulunup korumaya alınmıştı.

Bu sırada Savio soldan içeri bir çalımla girmiş Suat ise ‘’tam zamanında’’ bir müdahale ile topu kornere atmıştı. Ama 2 biranın gideceğini gören hakem Günter Benko düdüğünü öttürmüş ve beyaz noktaya yürümüştü. Evet penaltıyı çalmıştı. Lennart Johansson tribünden görürsün sen diye parmak sallarken Raul maça eşitliği getirmişti. Karşılıklı pozisyonlarla geçen son 10 dakika sonucunda başka gol olmayınca yine uzatma dakikalarına geçilmişti.


Uzatmalar artık Galatasaray için alışıldık bir mevzuydu. Türkiye’nin kalp dayanma testini o sıralar Galatasaray ölçmekteydi. Öyle ki o dönemlerde altın gol uygulaması devredeydi ve golü atan takım kupayı kazanmaktaydı. Bu sefer kırmızı kart görmeden dışarı alınmıştı Commandante. Ama vardır hocamızın bir bildiği dedik ve sustuk. Uzatmalarda başını döndürmüştük Madrid ekibinin. Hakan Ünsal, Fatih Akyel’e diyagonal bir pas atmış ve Fatih içeriye doğru sokulmuştu. Henüz Galatasaray ve Fatih-Jardel ikilisi ile ilk tanışmasını yaşayan Real Madrid bu ikiliyle daha sonra bir acı tecrübe daha edinecekti.

‘’Fatih içeriye doğru sokuldu, Fatih içeride. Şut poziyonu…Jardelllll…’’

‘’Gooooolllll’’

‘’Ve gooolll, işte goool..’’

‘’Kupa bizim gol bizim’’


19 Ağustos 2009 Çarşamba

Edgar Ivan Pacheco


Adı: Edgar Ivan Pacheco
Doğum Tarihi: 22.01.1990
Doğum Yeri: Jalisco, Guadalajara, Meksika
Oynadığı Takım: Atlas Guadalajara
Boy: 1.78
Kilo: 75

Atlas takımından şu anda çok yakından tanıdığınız bir yetenek yetişmişti; Andres Guardado. Şimdi Atlas ikinci Guardado'yu piyasaya sürdü. Etkili pasları, hızı, uzaktan şutları ve tekniği ile aynı Guardado'yu anımsatıyor. Üstelik yaşı da çok genç, 19. Orta sahanın sağında görev yapan Pacheco, Clasura 2008'de bir kaç maçta çok ufak süreler alarak kendini göstermeye başladı. Ardından Clasura 2009 ile takımın vazgeçilmezleri arasına girdi. Henüz A milli takım formasını giymedi ama şimdiden dikkat etmekte fayda var.

18 Ağustos 2009 Salı

Run Forest Run



Berlin'de yapılan Dünya atletizm şampiyonasında Erkekler 100 metre'de Usain Bolt inanılmaz bir dereceyle dünya rekorunu kırdı. Tarihe tanıklık ettiğimiz o saniyelerde rüzgarın oğlu bu rekoru daha da geliştirebileceğini gösterdi. Aslında ondan bir rekor bekliyorduk ama 9.58 gibi bir insanlık dışı dereceyi de beklemiyorduk henüz açıkçası. Ancak ondan daha güzel bir haber vardı bu şampiyonada. Amerikan Samoa adına 100 metre bayanlar elemelerinde yarışan  Savannah Sanitoa bütün dikkatleri üstüne çekmeyi başardı. Ne bir rekor kırdı, ne sansasyonel bir olaya karıştı ne de çekici güzelliği vardı. Ancak yaklaşık 100 kiloluk bünyesiyle rakiplerine meydan okuyordu. Her ne kadar yarışta dereceye giremese de buraya kadar gelip çekinmeden yarışması bile sporun güzelliği aslında. Şu kadar madalya alabiliriz diyerekten Dünya'nın öteki ucundan sporcu ithalatı yapılan memlekette kendi çabaları ile oralara gidip yarışan birisini görmek enteresan. Dereceye giremeyeceğini kendisi de biliyordur sanırım. Ancak ne küçük düşerim ne de komik durumda kalırım diye yarışmadan çekilmedi ve koştu. Bu onurlu koşuş bana 2000 Sidney olimpiyatlarında yüzmeyi yeni öğrenip havuza atlayan Gine'li Eric Moussambani'yi hatırlattı. Yürü be Sanitoa kim tutar seni...


17 Ağustos 2009 Pazartesi

Frank Rijkaard ve Ülkemiz Basını


Denizli maçı sonrası Frank Rijkaard, Bahri Havadır ile röportaj yapmaktadır.

Bahri: Bu kadro sürprizlerini bu yıl sık sık görecek miyiz?

Frank: Bunu söylersem sürpriz olmaktan çıkar.

 Karşısında okuma yazmayı yeni sökmüş 3. sınıf teknik direktör var sanan Bahri Havadır'a geçmiş olsun diyor, İzmir marşıyla yerine uğurluyoruz. 

12 Ağustos 2009 Çarşamba

10 Ağustos 2009 Pazartesi

Süper Derken...


Geçtiğimiz hafta sonunda İtalya süper kupa mücadelesi yapıldı. Lig şampiyonu İnter ile kupa şampiyonu Lazio bu maçta karşı karşıya geldi. Buraya kadar anormal bir şey yok. Ancak maç İtalya'dan çok uzakta Çin'in başkenti Pekin'deydi. İtalya'dan Çin'e ekmek parası için göçen İtalya vatandaşlarının olduğunu ve İtalya Federasyonun da hem onların gönlü olsun hem biraz daha para kazanalım dediğini sanmıyorum. Peki maç niye Çin'de idi o zaman. Sanırım biletli izleyici sayısı bu sorunun cevabı olacaktır; tam olarak 68.961 kişi izlemiş. Bu kupa için bir rekor diyebiliriz. Aynı zamanda bir pazarlama stratejisi de. İtalya'nın bundan önce Libya ve ABD denemeleri de olmuştu. Ancak bu sefer turnayı gözünden vurmuşa benziyorlar. Olimipiyat sonrası terkedildi denen bir statta böyle bir maça ev sahipliği yapan Çinlilerde sanırım durumdan memnundur.

Peki durum bizde ne? Bizim süper kupa maçımıza tarafların kendisi bile ya zoraki gitti ya da evden seyretmeyi tercih etti. İki tane atıl denen statta 1 hafta arayla 2 tane süper kupa maçı. Tabi bir tarafta marka değeri yüksek ligin 2 önemli takımı varken diğer tarafta lig şampiyonluğu hedefini herşeyin önüne koymuş 2 takım. Keşke lige, kupaya süper eki takmakla bir anda ligimiz, kupalarımız süper olsa. 

Bu arada İtalya Süper kupası 4 yıldır İnter ile Roma (A.S. Roma, Lazio) takımları arasında geçiyor. Durum 2-2 oldu.

7 Ağustos 2009 Cuma

PFDK'dan Kötüsü


45.Cumhurbaşkanlığı bisiklet turunda yarıştan çok bir kaza konuşuldu. Theo Bos 8.etapta Darly İmpey'i kolundan çekip düşürünce bir anda bisiklet camiası karıştı. Çoğunluk Theo Bos'un okkalı bir ceza alacağı kanısındaydı. İmpey bu kaza sonrasında boyunlukla zar zor finişe gidebilmiş ve ardından acilen hastaneye kaldırılmıştı. Ancak 1 aydan uzun bir süre pipetten beslenen ve yattığı yerden kalkamayan İmpey'in durumunu uluslararası bisiklet federasyonu(UCI) pek ciddi görmemiş olacak ki Bos'a sadece 1 ay men cezası verdi. Bu durumda Bos sadece İspanya bisiklet turunu kaçırıp kaldığı yerden devam edebilecek. Şu dünyada Türkiye Profesyonel Futbol Disiplin Kurulu ve Tahkim'inden daha komik ceza verecek bir kurum olduğu aklımın ucuna bile gelmezdi. Ancak UCI varmış. Özür dileriz PFDK...

O da gitti


Bu gece geçirdiği kalp krizi sonucu Bahadır Akkuzu aramızdan ayrıldı malesef. Doğum günümde alabileceğim kötü haberlerden biriydi bu. Daha erkendi Bahadır abi ne acelen vardı...

1 Ağustos 2009 Cumartesi

Nery Alberto Castillo


Meksika futbolunu yakından takip ettiğim için bazı isimlere karşı daha duygusal bakabiliyorum. İnsan böyle bir takımla, ligle çok içli dışlı olunca demek ki kendini yakın hissediyormuş oralara. Dün Nery Castillo'nun Dnipro takımına transfer olduğunu duyunca üzüldüm bayağı. Şu anda Avrupa'nın üst düzey takımlarında oynayan bir isim olması gerekirdi. Ancak kaptan Lucarelli gibi o da çok yanlış bir seçim yapıp Shakhtar yolunu tutunca o atlamayı yapamadı. Sonrasında City'e kiralık gitti ama orada da pek kendini gösteremedi. Aslında yapması gereken Guardado gibi orta sıradan bir İspanyol takımına gitmek ve oradan da bir büyük takıma atlamaktı. Meksika, Uruguay, Yunanistan arasından Ulusal takım için doğru olanı seçti ancak kulüp takımında aynı isabeti tutturamadı. Artık bu sene Dnipro'da oynayıp 2010 Dünya kupası kadrosuna girmeli. Çünkü böyle bir yetenek bir anda kaybolup gidemez. 2010'dan sonra beklenen atlamayı yapabilir. Tabi Meksika Sven Goran Eriksson'un enkazını toparlayıp kazasız, belasız kendini Dünya kupasına atabilirse.