24 Şubat 2010 Çarşamba

Karaborsa ve GSBonus


Sadece Türkiye'ye has olmayan bir mevzu karaborsa. Dünya'nın her yerinde olur bu işler. Özellikle talebi yüksek futbol karşılaşmaları çok rağbet görür. Ancak ülkemizin bir farkı var. Karaborsacılar normal seyircilerden daha kolay ulaşabiliyorlar bu biletlere. Galatasaray GSBonus ile birlikte bir yeniliğe gitti ve kartı olanların öncelik sahibi olacağını açıkladı. Bu görünüşte karaborsayı azaltacak gibi gözükse de bence daha da fazla tetikledi. Bir çok kişi üstüne kart çıkartan karaborsacılar, biletleri öncelikli alma hakkına sahip oldu. Aslında körün istediği bir gözken bulduğu iki göz oldu. Daha önce duyduğum, bildiğim ve yaşadığım bilet tecrübelerim olmuştu. Örneğin Biletix gişelerinin karaborsacılar ile ortak bazı işlere bulaşması her ne kadar kabul edilmeyen bir durum olsada bu gerçektir. Aslında Biletix gişeleri bir süre sonra bundan rahatsız olsa da ''Sana burayı kim aldırdı unutma'' diyerek korku dağı da verilmiyor değil. Bu konuları çoğunluk bilmez veya görmezden gelir. Ancak bu da bir gerçektir. 

Galatasaray-A.Madrid maçı biletleri normal satışa sunulmadan ön satışta tükendi. GSBonus'un geçen günlerde açıklanan rakamı yaklaşık 25 bin üyesi olduğu yönündeydi. Bunların 3'te 1'i bilet için başvursa, kombineli biletlilerle birlikte Ali Sami Yen için yeterli olur. Ancak kazın ayağı öyle olmadı ve biletler hemen tükendi. Bilhassa eski açık biletleri 10 dakika civarında bitti. Burada dönen bir iş olduğu kesin. Yarın maça gittiğim zaman yine ''bilet bilet'' diye bağıranları görürsem, ''Abi bilet var, eski açık-yeni açık var'' diyen olursa bu maça bilet bulamadığı için gelemeyecek arkadaşlarım adına çok üzülürüm. Görmek istemediğim tablo bu belki ama maalesef yarın çok büyük ihtimalle yine bunlarla karşılaşacağım.

Edit: Karaborsa cephesinde yeni bir şey yok.

21 Şubat 2010 Pazar

Mamadou Niang


Genelde Türkiye futbol seyircisi Marsilya kulübünü sevmez, hele ki Galatasaraylılar Ribery davasından sonra nefetle yaklaşır bu kulübe. Ancak benim Avrupa'da en sevdiğim kulüplerin başında gelir Marsilya. Marsilya şehir olarak biraz sabıkalıdır, Marsilya kulübü de öyle. Ellerinden alınanan kupalar ilk şampiyonlar ligi şampiyonluğundan daha çok konuşulur. Üstelik şike ile itham edildikleri ve şuçlu bulundukları maçta herhangi bir şikeye gerek duymamaları ilginçtir. Çok kozmopolit ve suç oranı yüksek bir şehirdir Marsilya. Ama özellikle kuzey Afrikalı gençlere şans tanıyan ve onları o bataktan çıkarmaya uğraşan bir kulüplür OM.

Neyse bu Olimpik Marsilya analizini sonraya bırakıp şimdi bir oyuncuya değinmek istiyorum. Bugün Dünya'da değeri bilinmeyen  bir oyuncu söyle deseler ilk sıralara koyacağım bir isim o; Mamadou Niang. Tıpkı Drogba gibi Marsilya kariyeri ile çıkış yakalamış ama onun gibi daha sonra yükselişe geçememiş birisi. Bu yükselişe geçemeyişe de aklım ermez bir türlü. Çünkü hem sırtı dönük hem yüzü dönük oynayabilen bir oyuncu. Gol yollarında etkili, kanatlara deplase olabilen ve yanında forvet varsa onu da besleyebilen bir oyuncu. Bence Avrupa'nın sayılı forvet oyuncularından birisi. Ancak dediğim gibi nedense kıymeti bilinmiyor. Her sene ki gibi bu sene de müthiş oynuyor ve  19 maçta 11 gol attı Fransa'da. Acaba çok daha büyük kulüplerde oynasa ne yapardı diye düşünmüyor değilim. Drogba ile yarışabilirdi belki de...

19 Şubat 2010 Cuma

Transfermarkt Değerleri


Dünyaca ünlü Alman spor sitesi transfermarkt'ı duymayayanınız yoktur sanırım. Çok güzel bilgiler ve haberler alınacak bir site. Hangi oyuncu hangi takımda oynamış, neler yapmış, ne zaman transfer olmuş vs. Bunun yanında oyunculara kendilerince bir değer de biçiyorlar. Mesela linkte gördüğünüz gibi Güiza'nın değeri 12.5 milyon euro olarak belirlenmiş. Daha önce çeşitli forumlarda ve bloglarda şu takımın değeri bu kadar gibi yazılar okurdum. Bunları normal karşılardım, sonuçta internet ortamında bazı bilgiler veriliyor. Ama artık ulusal televizyonlarda ve gazetelerde sürekli karşıma şu değerlerin çıkmasına feci halde uyuz oluyorum. A.Madrid'in değeri 100 küsür milyon euro iken Galatasaray'ın bu kadar, yok efendim Lille'in en pahalı adamı şu kadarken Kasımpaşa'nın stoperi bu kadar diye canlı kanlı maçlarda karşımıza çıkıyor bu değerler. Yahu adamlar kendilerince bir değer belirlemiş, senin maç anlatıcısı olarak veya televizyon yorumcusu olarak sanki gerçek değerleri buymuş gibi getirip benim önüme koyman neyin nesidir. Hayır 1-2 sefer denk geldim tamam dedim, bizim medya da keşfetmiş başka siteleri dedim. Ama artık her maçta bunları bizim önümüze koymayın. Madem değer değer diyorsunuz alın size değer;

Daniel Güiza: 12.500.000 Euro

Grafite: 9.500.000 Euro 

14 Şubat 2010 Pazar

Fos Derken??


Vatan gazetesinin evvelsi günkü haberi bu. Reklamları silmek dışında herhangi bir oynama yapmadım resimde. Başlık aynen böyledir yani, gerçektir. Akılları sıra Giovani Dos Santos ile alay etmeye kalkmışlar. Türkiye'ye geleli daha 1 ay olmamış, 4 maça çıkmış ki onlarda da 90 dakika oynayamamış, Tottenham'dan gelirken maç eksiği olan Gioavini'yi eleştirmişler sözüm ona. Ama bu eleştiri değildir. Ben bugün üye olduğum forumlarda rakip oyuncular için bile bu tabirleri kullanamıyorum. Gerçi serbest olsa yine kullanmam, manyak mıyım. Rakibi alçaltarak kendi takımımı yükseltemeyeceğimi biliyorum. Onlar benim ezeli rakibim, ezeli düşmanım değil. Ama ülke çapında satış yapan bir gazete gayet rahat böyle bir başlığı atabiliyor. Hadi bu haberi yapanı geçelim, bu gazetenin editörü yok mudur. Haberlere, haber başlıklarına bakmadan gazeteyi baskıya mı gönderir? Neresinden tutsak rezalet bir durum.

2 günde bir oyuncuyu ''Fos'' eden bu sevgili arkadaşlarımızın başka bir haberi daha çarptı gazetede gözüme. Daniel Güiza artık acıların çocuğu değilmiş. Bursaspor maçı ile birlikte taraftarın sevgilisi olmuş. Tabi rakibin ayağına çarptırıp kaleciyi kontrpiye'de bırakmayı düşünmek büyük bir başarı. Bunu ''Fos'' adamlar akıl edemez. Ayrıca bu sezon tam bir patlama yaşamış sevgili Güiza. Nerede patladı bu arkadaş biz göremedik de. Sevgili Batan ahh pardon bir yandaki tuşa bastım, Vatan muhabiri arkadaşlarımız gösterse de biz de görsek.

9 Şubat 2010 Salı

Cassio Lincoln

Lincoln, Palmeiras ile resmen sözleşme imzaladı. Bu haberi okuyunca çok sevindim. Hayır çoğu Galatasaray'lı arkadaşlarım gibi gitti de kurtulduk diye değil. Onu tekrar izleyebileceğim için sevindim. Benim için Brezilya ligini seyretmek eziyettir her zaman ve çok az izlerim. Ancak artık seyretmek için bir sebebim var. Daha önce çok yazdığım için Lincoln olayını yazmak istemiyorum. Ancak bugün Borges'in güzel bir yazısı mevcut. Herkese okumasını tavsiye ederim. Palmeira'a gittiği zaman ne Galatasaray hakkında kötü bir söz çıktı ağzından ne de Türkiye ile ilgili. ''Yıldız'' ve taraftarın sevgilisi Roberto Carlos'un söylediklerini düşünüyorum, ''Küçük''ler geliyor aklıma sonra ''Karaktersiz'' Lincoln'e bakıyorum...

Yolun açık olsun Lincoln.

Ayrıca neredeyse 1 senedir antrenman yapmamasına rağmen hala fit durumda gördüm kendisini. Bizim futbolcular 15 gün sakatlık geçirse ve antrenmana çıkmasa gıdısı sarkıyor, göbeği fırlıyor. Bunu da söylemeden geçemeyeceğim.

6 Şubat 2010 Cumartesi

Galatasaray'ın Yıldız Futbolcu İle İmtihanı




Transfer döneminde artık çok rahat bir hal aldı Galatasaray taraftarı. Özhan Canaydın dönemi stresini üstünden attı. Başta Haldun Üstünel olmak üzere transfer komitesi istediği oyuncuyu gidip alıyor ve dönüyor artık. Ancak keşke bu transfer başarısı reel hayata da yansısa. Cassio Lincoln transferi ile bir çağ atlamıştı adeta Galatasaray. O sıradan transferlerden kurutulup, Avrupa'nın en önemli 10 numaralarından birini almıştı. Ama her güzelin bir kusur olduğu gibi onun da vardı. Zaten Schalke 04 kulübü o sebeple satışına onay vermişti Lincoln'ün. Biraz disiplinsiz ve umarsamaz tavırdaydı Lincoln. Ancak oynadığı zaman da tek başına bir kulübü şampiyon yapacak yeteneğe sahipti. Tabi bu yeteneği sergilemesi için maaleseef uygun ortamı bulamadı fazla. Sadece Skibbe döneminde bulduğu rahat ortamı değerlendirip müthiş bir performans sergiledi. Ancak ondan sonra gelen Bülent hoca ile ters düştü ve takımdan koptu. Burada sadece Bülent Korkmaz ile değil Galatasaray taraftarı ile de ters düştü. Daha önceki yazılarımda da yazdığım gibi medya dolduruşunu da arkasına alan taraftar Lincoln'ü kurban belledi ve takımdan dışladı. Tabi o dışlama Hamburg elenişine ve ligde kötü sonuçlara yol açtı. Burada disiplin uygulaması tartışılır. Ancak kulüp ve taraftar yapısı bu tür cezalandırmayı genelde haklı bulmuştur. Ben ise tam tersi karşı çıkmışımdır hep. Neyse bu geçmiş konuları tartışacak değilim şimdi.

Ancak Lincoln'den böylesine ağzı yanan bir kulüp bu sene başında Abdul Kader Keita'yı transfer etti. İlk geldiği zaman ''Aman dikkat bu adamın da bazı disiplin sorunları var yedirmeyin kimseye'' diye uzun uzun yazdık. Ama bugün gelinen noktada Galatasaray'ın yine en önemli ismine yönelik başlanan karalama kampanyasına görüyorum ki taraftar alet olmak üzere. Üstelik kulüpten de tek tük muhalif sesler çıkıyor. Yahu bu adamın böyle olduğunu bilerek alıyorsun ondan sonra vayy efendim disiplinsiz çıktı, vurun kellesini muhalefeti. Böyle bir şey olabilir mi?

Şu an için Keita'ya Galatasaray'ın acil ihtiyacı var. Keita'ya verilecek ceza sadece ona değil tüm takıma verilecek cezadır. Alex sene başında 10 gün geç geldi ama 2 satır yazı yazılmadı hakkında. Yazamaz bunu medya, yazdırmazlar çünkü. En başta kendi taraftarı kendi oyuncusunu medyaya yedirmez, onlar korur. Ama biz kendi yıldızımızı aslanların önüne atarsak ondan sonra elalemin korumasını daha çok bekleriz. Evet Federasyon görevini yapsın, yıldızları korusun, sakatlanmasını önlesin demek güzel bir istek. Ama senin kendi oyuncuna böyle salladığını gören medya, federasyon o oyuncuya iltimas geçer mi, onu korur mu? Biz kendi içimizde birbirimizi yerken başkasına baskı yapabilir miyiz? Kendi elimizle medyaya yazacak konu vermişken ligdeki kasaplara dikkat çekebilir miyiz?

Hadi Keita'da yönetim tufaya düştü. Gerçi biz söyledik bu oyuncunun sorunları var, dikkat etmek lazım dedik ama dikkat edilmedi alındı. Madem disiplin herşeyden önemli neden Jo transfer ediliyor. Bilinmiyor mu ki bu adam da Brezilya'ya gittiği zaman vaktinde dönmüyor. Yani hem disiplin en üst düzeyde olsun isteniyor hem de disiplin anlayışı biraz gevşek olan adamlar alınıyor. Ben Jo transferi bizim kulübümüze uygun değil dediğim zaman arkadaşlarım da bana kızıyor. Peki ben 6 ay sonra Jo'yu savunacağım, siz nerede olacaksınız. Bu adam Brezilya'dan zamanında dönmediği vakit yine söylenen mi olacaksınız? Madem söyleneceksiniz niye bunu zamanında yapmıyorsunuz. Ya şimdi konuşun ya da sonsuza kadar susun diye boşuna demedik size!!

2 Şubat 2010 Salı

Afrika Uluslar Kupasının Ardından



Bir Afrika uluslar kupasını daha geride bıraktık. Çoğu zaman olduğu gibi aslında çok zevkli ve heyecanlı bir turnuva olmadı. Beklenen performanslar gelmedi bazı takımlardan ve oyunculardan. Ayrıca Caf'ın gruplarda genel averaja değil de ikili averaja bakması bana göre hem saçmalık hem de turnuvanın kaderini etkileyen bir faktördü. Cezayir bu sayede averajı kötü olmasına rağmen Mali'nin önüne geçip Fildişi'nin karşısına çıktı. Müthiş bir maçın ardından da yarı finale yükseldi. Benim favorim Kamerun kötü bir turnuva geçirdi. Oyuncuların kafaları sahada değildi resmen. Eto'o pek iyi günler geçirmiyor ve bu turnuvada da beklentilerin altında kaldı. Final oynayan Gana ise normalde ogruptan çıkamazdı tahminen. Togo'nun başına gelen olaylar neticesinde turnuvadan çekilmesi onların yolunu açtı. Favorilerden bir diğeri Nijerya ise turnuvayı 3. olarak tamamladı. Ancak çok kötü bir teknik direktörleri var. Oyuncu seçimlerinden, maç içindeki taktiklerine kadar fiyasko. Tunus ise tahmin ettiğim gibi tecrübesizliğine kurban gitti. Çok genç kadroları var. Maç içinde zaman zaman iyi olsalarda genele yaymıyorlar henüz. Ancak önleri çok açık, bu kadro ileride çok iş yapar. Zambia ise o grupta Kamerun'un da önünde yer alıp çeyrek final oynadı. Herve Renard o takıma bir güç katmış, bu belli. 

Turnuvada dikkat çeken oyunculara gelirsek. Geddo çoğu zaman yedekten girip attığı 5 golle hem turnuvaın gol kralı oldu hem de dikkat çeken oyuncusu. Ancak turnuvanın en değerli oyuncusu Ahmet Hassan seçildi resmi olarak. En iyi kaleci yine Mısır kalecisi Essam El Hadary oldu. Bu konuda zaten pek alternatif yok, birbirinden kötü kaleci performansları seyrettik. Buna Kameni gibi iyi bir kaleci de dahil olmak üzere. Ancak ben Mozambik'in kalecisini tek geçerim. Bir futbol karşılaşması seyrederken bu kadar güldüğümü hatırlamıyorum uzun zamandır.

Benim dikkatimi çeken bazı oyuncularda vardı. Gana'nın Al Saad'da oynayan 20 yaşındaki forveti Agyemang Opoku. Çok hızlı bir oyuncu, topla bir anda vites yükselterek ilerliyor. Yaşı daha genç, son vuruşları ve oyun içi konsantrasyonunu artırırsa çok iş yapar.Angola'da Gilberto ve Mabina dikkat çeken başka oyunculardı. Gilberto, Mali maçının yıldızları arasındaydı. O oyundan çıkınca işin rengi değişti birazda. Mısır'da Al Ahly'de oynuyor ve 27 yaşında. Sol açık ve kanat oyuuncusu. Mabina ise tamamen sürpriz oldu benim için. Onu da çok beğendim. O 26 yaşında ve ülkesinin takımlarından  Petro Atletico'da oynuyormuş. Sağ bek ve 3'lü savunmanın önünde sağ kanat oyuncusu gibi oynadı turnuvada. Epey etkili bindirmeleri oldu. Bunun yanında Zambia'lı Felix Catongo'da iyi bir oyuncu izlenimi bıraktı. Kopuk kopuk oynuyor gerçi ama orta sıra takımlarda bayağı iş yapar.

Turnuvanın en değerli 11'i şöyle oldu;

Kaleci: Essam El Hadary

Savunma: Madjid Bougherra-Wael Gomaa-Mabina

Orta Saha: Ahmed Fathy-Peter Odemwingie-Alexandre Song-Ahmed Hassan

Forvet: Asamoah Gyan-Mohamed Zidan-Flavio