Bir derbi maçına daha yaklaşıyoruz. Deplasmanda sıkıntı yaşadığımız bir gerçek. Uzun zamandır rakibimizi deplasmanda yenemiyoruz. Ali Sami Yen karnemiz kötü değil. Çoğu zaman yenmişiz. Ancak bu galibiyetlere bir bakalım.
2008: 1-0
2008: 2-1(Kupa)
2006: 3-2 (Kupa)
2004: 1-0
2003: 2-0
2001: 2-0
Bu maçlara baktığımız zaman lehimize olan durumlarda bile sıkıntı yaşamışız. Rakip eksilmiş ama fark yapamadığımız gibi gol yemişiz, erken gol bulmuşuz ama yine farka gidememişiz, rakip eksik kadroyla gelmiş farka gidememişiz, rakip iddiasız gelmiş yine farka gidememişiz…
Peki biz neden Fenerbahçe maçlarında kısır bir maç çıkartıyoruz. Neden zar zor bir galibiyet oluyor çok çok iyi oynasak bile. Bunları bir yazmamız ve düşünmemiz gerekir.
Fenerbahçe Parreira döneminde beri belli bir anlayışla oynuyor. Topa daha çok sakin olup, düşük tempoyla orta sahasına yüksek görev yükleyip rakibi de bu tempoya ayak uydurmaya zorluyorlar. Zico döneminde bu oyunla şampiyonlar liginde çeyrek final bile oynadılar. Hatta Chelsea’yi elemelerine ramak kalmıştı. Yine düşük tempoda oynayan bir Chelsea ile kafa kafaya götürmüşlerdi oyunu. Bizim maçlarımızı hatırlarsanız sürekli bu oyunu bize de kabullendirmek istiyorlar. Kendi sahalarında tempoyu kendileri yükselttikleri zaman bol pozisyon yakalayıp, tempoyu düşürerek bize pozisyon vermiyorlar. Selçuk gibi, Baroni gibi adamları bile bize karşı başarılı bu yüzden. Erken gol bulduğumuz derbilerde bile biz oyunu daha da forse edip rakibin üstüne çökemiyoruz. Bunun sebeplerinden birisi sürekli orta sahada ağır oynamamız ve yerleşik Fenerbahçe savunmasına karşı hücum etmeye kalkışmamız. Zaten bu yüzden bek olan Gökhan Gönül stopere geçtiğinde bile orayı zorlayamıyoruz.
Bu sene Fenerbahçe’yi zorlayan takımlara baktığımız zaman hep hızlı hücuma çıkan, savunmadaki boşluklarını değerlendirmeye çalışan, topu orta sahada ve geri çevirerek değil hızla ileriye atan takımlar olduğunu görürüz. Anahtar burada yatıyor. Sadece galibiyetin değil farkın anahtarı bu.
Bizde ise orta saha oyuncularımız maalesef çok ağırlar. Ağır derken hem topu ileri atmak konusunda hem de topla ilerlemek konusunda ağırlar. İlk Fenerbahçe maçımızda bu yüzden çok pozisyon verdik. Topu tutmaya çalışıp tutamadık ve kaptırdığımız zaman sürekli pozisyon verdik. Üstelik forvette Kazım oynarken. Bu maçta bunları yapmamamız gerekir. Yapmamız gereken Giovani, Keita gibi rakip savunmanın üstüne ve kaleye dikine gidebilen oyuncuları topla buluşturmak ve hızlı oynamak. Bilica, Lugano gibi tek hamleli stoperleri zorlamak.
Bu yüzden Mümkün olduğunca hızlı oynamalı ve Fenerbahçe’nin bu zaaflarını değerlendirmeliyiz. Oyunu tartalım, orta sahada kalabalık olalım, pas çevirelim mantalitesi bizi bozar. Alınacak galibiyet de en fazla geçmiş yıllardaki gibi tek farklı olabilir. Elimizde bu kozlar varken mutlaka bunları değerlendirmeliyiz. Dikkat derseniz yukarıdaki listeye 1 maçı almadım. O da 5-1'lik kupa maçı. Çünkü o maçta Ribery gibi, Neceti gibi hızlı oyuncularımız etkili kullanmış ve direkt kaleye giderek farka koşmuştuk. Eğer Hagi önce Ribery'i sonra da Necati'yi oyundan almasa bugün çok daha büyük bir farkı konuşuyor olurduk kesinlikle.
Bu konuda kaptanımızdan tek ricam ağır ağır oynayıp, sürekli çalıma gitmemesi, topu alıp sağı soluna bakıp pas çevirmemesidir. Eğer oynayacak durumda olursa o da teknik kapasitesini kullanıp rakip kaleye bir an önce atak yapmak istemeli. Zaten Gio ve Keita bu tarzda oyuncular. Keita’da umarım bencillik katsayısını düşük tutar.
Orta alan oyuncularımız; Barış, Mehmet, Mustafa, Elano kazandıkları veya aldıkları topları bir an önce bu etkili adamlarımıza aktarmalı. Geri pas ve yan pası en azından bu maçlık unutmalılar. Çünkü dediğim gibi sadece galibiyetin değil, farkın anahtarı da burada yatıyor.
Hızlı düşün hızlı oyna, farkı yakala…
23 Mart 2010 Salı
Hızlı düşün Hızlı oyna, Farkı yakala
Kaydol:
Kayıt Yorumları (Atom)
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder